24 Ocak 2013 Perşembe

Sonunda Dogum Günüm !

Bu yazım epey gecikti, farkındayım. Sizlerden de sürekli gelen "ee hani nerde doğum günü blogu?" sorularıyla şımarmadım değil tabi, ama ancak vakit bulabiliyorum sevgili okuyucu. Neredeyse Ocak bitecek, 2 Ocak yazısı yeni çıkıyor parmaklarımdan. Özürlerimle giriş yapmış olayım bu yazıma, kabul ediniz.
Bu yıl doğum günüm Çarşamba'ya denk geldi. Ben kronik işsiz olarak tabi ki evdeydim. Sevgilim de çok yoğun bir tempoda çalışıyordu. Sürekli şehir dışına gidip-geliyor, birbirimizi bile çok az görebiliyoruz o zamandan bu zamana.
Doğum günüm yaklaşırken ilk hediyelerimi annemle birlikte bizzat seçtim. Aslında yaş aldıkça, hediye beklentisi de kalmıyor hakikaten. Ama ailem canım benim, hiç atlamaz, ne hediyeyi ne pastayı.
Biz de annemle çıktık her zaman ki adresimiz Kadıköy'e, dolaştık. Ocak ayı ihtiyaçları tabi, malum kış. Benim gardrobum da sağolsun komple yazlık. Tiril tiril, incecik giysiler hepsi. Zaten kışı sevmediğimden, kışın üstümde ekstra 2 kilo ağır kıyafetlerle gezmeyi hiç sevmiyorum. Hele ki koyu boğucu renkler asla! Ama yine de kendime uygun, renkli, iç açıcı kışlıklar bulmayı başardım. İnci sezonunun moda renkleri yine RENKLER :)

Bu gördüğünüz şeker kıvamındaki şeyler LCW Genç koleksiyonundan. Dikkatinizi çekerim; GENÇ. Hatta o iki taraflı giyilebilen şişme yelek beden olarak 15-16  yaş. Ben de bu yıl 16 yaşımdan gün aldığıma göre, tam olarak bana hitap ediyor değil mi? Annem, babam ve kardeşimin ortak hediyeleri bu alışverişle tamamlanmış oldu ve doğum günü akşamımda bana verilmek üzere paketleriyle kaldırıldı.
Aradan günler geçti, geldik doğum günü akşamıma. Her yıl ki gibi sevgilim yine bana hiçbir ipucu vermeden sadece hazırlanmamı söyledi. Ben de normalde günler öncesinden ne giyeceğimden tut, hangi aksesuarları kullanıp, saçlarımı nasıl yapacağıma kadar belirlerim ama o gün için aklımda hiçbir fikir yoktu. Sevgilim gelip beni almadan 1 saat falan önce odama gidip gördüğüm ilk şey olan kot şort üzerinden hızlı bir kombin yarattım. İyi günümdeydim sanırım, ki normalde nötr bir şekilde gardrobuma bakarken hep "giyecek hiçbir şeyim yok" diyorum. Neyse ki o gece için çok kısa sürede hazırlığı tamamladım.
Hazırlanırken, gündüz veya gece için olsun, özel bir program veya günlük olsun, her zaman dikkatli, her zaman görünüşüne düşkün biriyim. Cumhur'a göre de onun beni gördüğü ilk an dikkatini çeken, hoşuna giden tarafım bu. O da bir erkek olarak kadın giyiminde zevkleri üst düzey biri. Aşırı dikkatli, çok zevklidir. Beni de her zaman "tanıdığı" gibi görmek ister, buna dikkat eder. Hatta onu tanımadan önce günlük yaşamımda, okula giderken falan eşofman kullanan ben, Cumhur'dan sonra eşofmanları sokak hayatımdan çıkardım. Tahammülü yok mesela buna. Ne kadar zevkli bir eşofman olursa olsun paspal buluyor. Her daim giyime çok önem veren, şıkır şıkır bakımlı olan, tarz sahibi birini hayatında taşımayı hayal eden sevgilimin dileği kabul olmuş mu sizce? :)
Bu noktaları dikkate alarak hazırlandım, sevgilimin de gelir gelmez gözlerinde o beklediğim parıltıyı gördüm ve evden çıktık.
İstikâmetimiz bu yıl Bağdat Caddesi'ymiş.Tuttum sevgilinin elini, düştüm peşine. Böyle bir günde bile yemek için fikrimi sordu. Ben de seçimi onun daha önce aklında olan fikre bıraktım ve geldik KafePi Lounge'a. Tam istediğimiz ve düşkünü olduğumuz gibi, o akşam da sessiz sakindi mekan. Işıklar loş, içersi sıcacık, sadece bir kaç masa var.. Biz de kurulduk bir köşeye ve daldık menüye. Ben özlemişim sanırım, gözüm direkt fajitaya gitti. Kararımı da çok hızlı verdim ve combo fajita siparişi verdim. Bu kez sevgilim seçimini kolay yapamadı, bir kaç et yemeği gezdikten sonra risk almadı ve o da sevdiği tatlardan biri olan penne arabiata söyledi. Yemeklerimiz gelene kadar alkol menüsüne de göz gezdirdik ve çok sevdiğimiz Curcuna'nın alkol menüsüyle benzerlikler yakaladık. Servisteki arkadaşa sorduğumuzda da beklediğimiz cevabı aldık. Meğer Curcuna KafePi'nin bağlı mekanlarındanmış. Bu yüzden alkol menüsü de ufak farklar dışında hemen hemen aynıymış. Biz de Curcuna'yı çok beğendiğimizi belirtince, ufak bir hatıra da hediye ettiler. Biz de aramıza yeni katılan Mila'mızla bu anı ölümsüzleştirdik efendim.
Ardından yemeklerimiz de oldukça hızlı bir şekilde servis edildi ve aç karınlarımızla nefis yemeklerimize yumulduk. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum; aslında yemek yediğimiz her mekanda üstümüzde "yemekle birlikte içecek içilmemeli" tabelasıyla oturmak istiyorum. Biz yemek yerken zevk duyuyoruz. Elbette sadece doymak adına yediğimiz zamanlar da oluyor ama, çok büyük çoğunlukla yemek her ikimiz için de zevk. Bu tadı da bozmamak adına yemek sırasında içecek tüketmiyoruz. Ben zaten içecek konusunda çok seçiciyim. 2 yıldan fazladır ağzıma kola sürmüyorum mesela. Çok canım isterde fast-food yanında ice-tea belki. Bunun dışında yemekle içecek almam. Et ve balık için, şarap ve rakı dışında alkolle yemek yemem. Sevgilim de kola karşıtı değil ama benimle birlikte o da ice-tea daha çok içer oldu. O yüzden bu güzel yemekleri de hakettikleri gibi sade bir şekilde mideye indirdik. Söylemeden geçemeyeceğim; her yerde fajita yemem ama KafePi'de ilk kez denedim ve tek kelimeyle hayran kaldım. En çok Krepen'in fajitasını severdim, ama bu onun da üstüne çıktı. Böyle bir lezzet, o etlerin yumuşaklığı, biberlerdeki kıvamında baharatlar falan şu an bile "olsa da yesek" dedirtti. O kadar zevkle yedim ki, o sırada kronik farenjitim nüksetmiş durumdaydı, ki bilen bilir, çok soğuk ve çok sıcak farenjitin muhteşem düşmanıdır, buna rağmen boğazım yana yana, acıya acıya, gece nefes alamayacağımı bile bile soğutmadan dumanı üstündeyken gümlettim. Hatta sevgili sevgilim de kendi pennesiyle doymayıp, benim fajitadan bir kaç lokma alınca "acaba abartmış olmazsam ben de mi söylesem?" diye düşünmedi değil. Tabi ki müsade etmedim. Form her şeydir, formsuzluk hiçbir şey!
Bu muhteşem yemeklerin tadı damağımızda biraz daha kalsın diye, yaklaşık yarım saat kadar sonra alkol menüsünü tekrar istedik ve daldık çeşit çeşit kokteyllere. Her doğum günümde şaraptan şaşmayan ben, bu kez değişik bir şey denemek istedim. Sevgilim de vodkadan asla şaşmaz. O da bir değişiklik istedi ve seçimimiz epey uzun sürdü. Kokteyllerin isimleri de harika. Aysel Gürel'den tutun da, Fight Club'a varana kadar çok eğlenceli ve karakteristik isimler verilmiş. Karışımlar da iç açıcı ve oldukça geniş bir yelpazede. Şekerli alkol sevenlerden, sert karışımlardan hoşlananlara, sütlü kokteyllerden, egzotik tatlara kadar herkesin zevki düşünülmüş. Biz yaz sonunda Zero ve Orçun'la Curcuna'da kahvaltı yaptığımız için, o gün alkolleri tadamamıştık. Kısmet KafePi'ye oldu. Ben şekerli bir tercih olan Big Babol'u seçerken, sevgilim de elma aromalı mojitodan yana tercihte bulundu ve içkilerimiz geldikten sonra gecenin pozunu bu renkli bardaklarla verdik.
Bu arada dikkatli gözlerden kaçmamıştır, boynumdaki papyon sevgilimin nişanımızda kullandığı smokin papyonu. Bu kombini giyinip aynaya baktığımda kesinlikle bir eksik olduğunu düşündüm. Gömleğin yakasını açık kullanmayı da çok severim ama o gece ki tarzıma uygun olan kapalı bir yakaydı. Önce kolyeyle birleştirdiğim görüntüden hoşlanmadım. Kombine birden karar verdiğim için de evde istediğim kalınlıkta siyah bir kurdela bulamadım. O an aklımda bir ışık yandı ve hızla sevgilimin nişan takımının asılı olduğu elbise kılıfına yöneldim. Oraya koyduğumu hatırlamıştım ve doğruymuş. Yakama papyonu takar takmaz "işte bu" dedim. Cumhur'un da görür görmez aynı tepkiyi vereceğinden emindim. Gerçekten de öyle oldu. O gece ki kombinime tam anlamıyla bayıldı. Çorabımdan, çizmeme (fotoğrafta görünmüyor fakat dizlerimin üzerine kadar uzun siyah deri çizmelerleydim), üstümdeki deri ceketten, manşetleri kalın gömleğe, boynumda taşıdığım kendi papyonuna kadar gözleri güldü sevgilimin. Siz ne düşünüyorsunuz? :)
Ayrıca Mila'mız da eksik kalmadı ve boyunu aşan bardaklarla şöyle bir havasını attı;
İçkilerimizi yarılayana kadar sohbet, muhabbet her zaman ki gibi gülüşmelerimiz, komikliklerimiz devam etti. Derken sevgiliden beklenen hareketler gelmeye başladı. Yerinde bir kıpırdanmalar, bakıp bakıp bir gülmeler falan. İlk olarak masanın üzerinde iki tane bilet belirdi. Ne ola ki diye bir uzandım, ne göreyim? Woody Allen'dan Antik Yunan'da geçen bir absürd komedi klasiği olan Tanrı oyununa iki bilet. Kadıköy Tiyatro Ak'la Kara'dan. 5 Ocak 2013 akşamına. Nasıl mutlu oldum, nasıl.. O kadar çok seviyoruz ki tiyatroyu, böyle de nefis oyunları yakalayınca daha da mutlu oluyorum. Sevgilim işte, düşüncesini sevdiğim adam. Kaçırmamış! Ayrıca şu tarih itibariyle izlemiş olarak söylüyorum, muhteşemdi. Kesinlikle gidip görün, hala sahneleniyor.
Biletlere mutluluktan uçarken ben, tabi ki sevgilimin süprizleri bitmedi. Bir baktım ki ne göreyim? En çok istediğim, Avusturalya'lı bir elektronik pop grubunun solistinde gördüğümden beri hastası olduğum, tırım tırım aradığım o tayt benim olmuş! Hem de kalkmış ta Amerikalar'dan gelmiş, doğum günüme konmuş. Haklı bir gurur da yaşamadım değil. Sevgilim yine zevkini konuşturmuş, bir çok farklı rengi olan taytın en güzel ve en şık rengini seçmiş. Buyrun, haksız mıyım?
Tayt tutkunuyuz ikimiz de. Ben rahatlığına vurgunum, Cumhur görünüşlerine. Hatta öyle ki, tayt çıkmadan önce kotlarla nasıl yaşamışım hiç bilmiyorum. Çok uzun zamandır kotlarımı üstüme geçirmiyorum. Kot rengi bir alta ihtiyacım olduğunda bile, streç yapıda tayt-kotları tercih ediyorum. Sonsuz rahatlık. Bir de böyle şık, farklı, tasarım harikası taytları görünce evet almadan duramıyorum. Canım sevgilimin zevkini de burdan tekrar öpücüklerle kutluyorum, çok teşekkür ediyorum. Ama bu taytları ve çok daha fazlasını bulabileceğiniz siteyi açıklamayacağım :) Sadece bende olsun istiyorum!
Bu bomba sürpriz de açıklandıktan sonra artık sakinleşmem çok zordu. Ta ki telefonuma bir mail gelene kadar.. Sözüm var sevgilime, blogta bahsetmeyeceğime dair. İçeriğine asla girmeyeceğim zaten de, bunu söylemeden geçemem. Arka arkaya 3 mail geldi, ben okudukça. İşte doğum günlerimizin en sevdiğim, aşık olduğum, taptığım tarafı bu sizce ufak, bizce kocaman şeyler. Gerçek kelimelerin ardarda gelmesiyle oluşan gerçek cümleler. Sevgilim de öyle pürüzsüz yazmış işte uzun uzun.. Gülümsetti, mutlu etti, sevindirdi  ama en çok karşılıklı ağlattı. Bu kadar, sustum.
Böylece gecemizin bu kısmını noktaladık. Ertesi gün o işe gideceği için, çok da uzatmak istemedim, kıyamam çünkü. 
Kalkıp biraz yürüdük. Hava hafiften ısırnca da atladık dolmuşa ve eve geldik. Yine klasikleşen bir aile kutlaması zamanıydı. Annem, babam, kardeşim bizi bekler her zaman. Sembolik olarak bir pasta üflenir, severim bunun klasik olmasını. Hep birlikte daha uzun, çok uzun yıllarımız olsun sağlıkla. İlerde bunları yapmadığım için pişman olmak istemiyorum.
Duygusallaştım, evet eve geldik efendim. Tabi ki çekirdek ailemiz ve pastamız karşıladı bizi. Pastayı da bu yıl hazır almadık, ben gündüz Köstebek Pasta yapmıştım. İlk kez denedik ama çok güzek, çok hafifmiş. Yapımı da oldukça pratik. Tavsiye olunur. 
Güzel dilekler tutup hep birlikte üfledik mumları. Pastamızı da ikişer dilim olarak indirdik midelere ve biraz daha sohbetten sonra sevgilim kalktı. 
Güzel, sıcacık, gülücüklü, mis gibi bir doğum günüm daha geldi ve geçti. Zaman çok hızlı olsa da ben tabi ki farkımı ortaya koyarak bu yıl 19 yaşımı yeni bitirdim (gülmek yok). Bu yaşımda da sevdiğim herkes yanımdaydı. Önümüzdeki yıl evli bir doğum günü kızı olacağım, bakalım bir yıl neler getirecek bize..
Son olarak iki güzel insanın da muhteşem hediyelerini sizlere sunmaktan büyük keyif duyuyorum. Artık evleniyor olduğum için, kızların hediyeleri de bu yönde oluyor ve beni inanılmaz mutlu ediyor. Kıskanılacak derecede süper hediyeler melek kuzenim Zuzu'm ve kardeşcağızım Zero'dan sırasıyla sizler için geliyor! :) 
Karaca Home'dan rengarenk, tam benlik bir nevresim takımı Zuzu'dan ve içinde her gün çayımı demleyeceğim Mudo Concept'den crown temalı demlik Zero'dan. 
İyi ki varlar..

4 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı ve güzel fotoğraflar tek kelimeyle şahane ! :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazı olmuş. Düğün DJ için bize de bekleriz :) www.dugundjhizmetiorganizasyon.com

    YanıtlaSil
  3. Çok detaylı bir anlatım olmuş. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil