Pek çoğunuzun farkettiği gibi, yine yeni işler peşindeyim. Hatta peşinde kısmını geçeli epey oldu; direkt içindeyim. Ufukta atölye gözüküyor bana gibi.. Bununla ilgili bir blog yazacağım umarım :)
Neyse gelelim hemen konuya. Kına gecemi tüm detaylarıyla anlatmak için sabırsızlanıyorum sevgili okuyucum.
Mekanı aylar önce blogta belirtmiştim; Nabizâde Konağı. Bana hep çayır çimen olsun zaten.
Kınadan bir kaç gün önce, sevgili Tüllü'cüm bize yerleşti :) Tüm hazırlıklara, evimdeki son günlerime şahit olmak için misafirimiz oldu. O günlerde dedikodular, koşturmacalar, kahkahalar ve evde her gün ufaklı minikli kaoslar tabi. Kına sabahı da normal saatlerde uyandık, güzel ve uzun bir kahvaltının ardından toparlanacak her şey alınarak öğleden sonra kuaförün yolunu tuttuk. Aklımda hiçbir model ve makyaj fikri olmadan gittim kuaföre. Malumunuz; Arnavut olduğumuzdan dolayı 5 kıyafet, şalvar ve bindallı giyeceğim. Her birine uygun saç ve makyaj nasıl olacak hiçbir fikrim yok tabi ki. Bu arada kıyafetleri de şuraya bırakayım, bir göz atın :)
Kırmızı elbise dolaba sığmadığı için asıp çekememişim, şimdi farkettim onu da :) En arkada ki pembe olan; düğün günü kuaför kostümüm bu arada. Kıyafetlere girmişken; kırmızı elbisem benim tasarımım ve el yapımı. Tüm taşları ve tül kuyruğu elde yapıldı. Çok emek verildi, içime sine sine, mutlulukla giydim. En önde ki sarı da benim el emeğim. Biz Arnavut olduğumuz için, bizde düğün dernek bitmez. Bu sebeple dolapta her zaman hiç giyilmemiş abiyeler vardır. Bu sarı elbise de benim dolabımda var olan şifon bir elbiseydi. Hatırlayanlar olacaktır, ben üzerine püsküller dikmiştim. Lame payetli, saten saks ve dantel beyaz elbiseler hazır alındı. Bunların ayakkabılarını da fotoğraflamam lazımmış aslında, o kargaşada onu atlamışım ne yazık ki. Burda sevgili Cumu'yu anmadan edemeyeceğim; çalıştıkları nerelere gitmiş hep birlikte görüyoruz (kahkahalar)
Evet, gelelim tekrar kuaföre. Biz gittik bir süre sonra Zero ve Berrin teyzem geldiler. Kuaförüm nişanımda gittiğim Memo's Kuaför'dü. Önce makyaj yapıldı tabi, ısrarlarım sonucu makyözü kendi istediği makyajı yapmaktan vazgeçirdim. Bu kez pek sade yaptırmadım makyajımı, kına gecesi dedik abarttık efem. Pek de iyi oldu, çok da iyi güzel oldu fekat. Saç konusunda da her daim gergin toplu saçtan köşe bucak kaçan ben, Zero'nun ısrarları ile ve "sen kına kızısın, topuz bi kere yapmış ol bak yakışcak" gazlarıyla onayı verdim. Çocuk çok uğraştı, hakkını yemeyeyim. Gece boyunca da, sonrasında da "ay topuz sana çok yakışmış" diyenler bol oldu ama ben alışkın olmadığımdan herhalde, hala fotoğraflara bakıp hata ettiğimi düşünüyorum. Neyse karar sizi okuyucu. Saç-baş işlerini de hallettik ve tekrar eve döndük. Son alınacaklar alındı ve kına mekanına doğru yola çıktık.
Yol dediysem; kilometreler gitmedik. İki adım ötede mekan :) Süslemeyi -sanırım- toz pembe seçmiştim. O geceye ait pek çok şeyi sonradan fotoğraflara, videolara bakarken hatırlıyorum. Güzel olmuştu. Yeşillikler içinde bembeyaz masalar, toz pembe detaylarla. Biz kuaförden epey geç çıktığımız için, ardımızdan davetliler gelmeye başladı. O dakikadan sonra da pek bir şey hatırlamıyorum açıkçası. Bir kaç kişiden sonra karşılama işiyle tamamen annem ilgilendi. Biz oynamaya geçiş yaptık. Bu sırada da, sevgili kuzenler henüz yolda. Zavallı insanlar haftaiçi Avrupa yakasından işlerinden çıkıp geldikleri için, ortalık biraz boştu. Şimdi ne yazacağımı çat diye anlayacak bir kaç kişi var :) O boşluğu tüm gece sürecek sanarak gayet "kına kızı" edasında kendini ortalara atan bir takım insanlar, benim sürüsüyle gelen kuzenleri görünce bir daha hiç görünmedi (kahkahalar) Bir de Arnavut havalarını duyup, mendili alıp başa geçip, bana da "sen bilir misin bunları?" demişliği var ki; bu konuya gülmekten giremeyeceğim sanırım.
Bu arada hafiften bir yağmur yağacak gibi oldu, vazgeçti. Yürekler hopladı bir falan. Oynamaya devam ederken 5 elbise, 1 şalvar, 1 bindallıyı geceye sığdırmak zorunda olan sevgili halacım Gülten'cim bana karşıdan kaş göz yapmaya başladı tabi. Ben bir yarım saat daha kaçtım, kırmızı elbiseye bayıldığım için, ama sonra yakalandım. Bu da iki arada bir derede "iyi ki" unutulmamış da çekilmiş dediğim kare;
Bu arada, zayıflığım dikkatlerden kaçmasın. Düğünden önce ki koşturma döneminde tam olarak 5 kg vermiştim. Burada 43 kiloydum. Bazı fotoğraflara bu yüzden özellikle hiç sevmeyerek bakıyorum. Bir de saçlar toplu, iyice yabancılaşmışım kendime :) Şu an ideal kiloma döndüm bu arada.
Ardından oynamalar, oynamalar sonu gelmeyen oynamalar. Oyna-kıyafet değiştir-oyna-oynarken dedikodu yap-sürekli gül-kıyafet değiştir-oyna... Bu arada herkes düşme, bilek burkulması vs tehlikeler atlattı. Çünkü sahnede ki yapay çimin altı düzleştirilmemiş, orada farkettik. Acil el atılmalı. Evet ne diyordum, ben ikinci elbiseyi giymeden hemen önce tüm kuzenler teşrif etti. Ben ikinci olarak beyaz elbiseyi giymişim, sizlerle birlikte yeniden farkediyorum :) Bu elbiseyi de çok beğenerek almıştım, cesaret edene gelinlik bile olur. Bu da beyaz elbiseden bir detay;
Beyaz elbiseden sonra ne giydim, hatırlamıyorum; yazıyordum ki yukarda ki fotoğrafa bakıp gördüm. Saks elbiseye geçmişim. Zuzu'da siyahtan beyaza geçmiş. Bu aşamalarda her düğün dernekte ben ve Zuzu'yla saatlerce uğraşan halamız Gültenimize öpücük gönderelim buradan. Bitanedir ooo. Yalnız bir şey farkettim; o kadar insanın düğününü falan çektim de, kendi organizasyonlarımda bööööyle telefon pozlarına kaldım.
Alkış. Ek olarak boynumda iki fotoğraftır var olan inci kolye, canım Gülten yengemin hediyesi. Belirtmeden geçemeyeceğim; ilk incim ve benim için çok anlamlı. Teşekkür ediyorum sonsuz.
Bu sıralarda hiç olay olmamış sanırım ya. Hatırladıklarım; sahnede çok ağır dedikodu döndüğü, Ecotti'nin ağır bir bakan adayı olarak zorla oynatıldığı, Selen'in durmadan "oynayabiliyom mu lan?!" soruları. Bunlar dışında masalarda neler oldu, ellerimle hazırladığım o hediyeler ne zaman nasıl dağıtıldı, tepkiler ne oldu hiç bilmiyorum. Bu hediye işiyle de ilgili oturup doğru düzgün bir fotoğraf çekemedim, içime bu şekilde paylaşmak sinmiyor ama şimdilik bu kıytırık fotoğrafla idare edin. Ben ilk fırsatta en güzel haliyle çekeceğim, annemin sakladığı bir adet hatırayı.
Oje tamamen benim el yapımım. Kırmızı tül keseye çerezler koyuldu. Lame nazar boncuklu kesede kına var; her kutuda farklı bir renk vardı, hazır aldım. Lame karton torbayı da hazır aldım, üzerinde ki detay benim kına davetiyemin görseli. Onları da ben hazırlayıp kutulara yapıştırdım. Böylece her davetliye bir karton torba içerisinde hediye edildi bu ciciler. Ben bayılarak hazırladım, çok da beğenildi. Fikir olabilir :)
Dönelim geceye; saks elbiseden sonra da sarı elbiseyi giymişim. Fotoğraflar öyle diyor. Yalnız lame payetli elbiseyi ne ara giymişim, hiç belli değil (burda gülmekten öldüm) Zeynep ablamla olan şu poz dışında tek kare fotoğrafım yok o elbiseyle, harika!
Hemen ardından sarı elbiseden de detay verelim ve artık şalvara geçelim bence!
Ben henüz şalvar giymeden tanımadığım bir sürü insan kınayı terketti. İnsanlar defile mi izlicez dediler herhalde (kahkahalar) Neyse o gidenler de zaten işin en önemli kısmını kaçıranlar oldular. Biz yine doya doya oynadık, yine şanımıza yakışır bir kına yaptık. Şalvar olayımızı da zaten biliyorsunuz, nişan blogunda bol bol, uzun uzun anlatmıştım. Tekrar yazıp, sıkmayayım. Ben zaten genel olarak "ay şöyle eğlendik" blogu yazmıyorum. Bunlar öncelikle benim anılar çekmecem, sonrasında da gören, okuyan tüm gelin adaylarına iyi-kötü fikirler.
Biz epey kalabalık bir grup olarak şalvar giyinmeye gidince, aşağıda neler oldu bilemiyorum. Kimler oynadı, sahne boş kalmamıştır onu kesin biliyorum da, en başta Zümrüt sultan var ailenin assolisti olarak. Ablamın da her defasında "ben de şalvar giyicem" şeklinde halama yakarmalarına üzülmüyor değilim (kahkaha)
Giyinmemiz uzun sürdü pek tabi, o kadar kız. Gültencim tek başına ne yapsın? Ordan biri "hala ayağımı sokamadım", öbür taraftan diğeri "hala uçkuru bağlayamadım".. Şalvarlar 8'er metre, giyip çıkarması asırlar sürüyor. Ama değmez mi şu görüntüye?
Çok seviyorum bu şaşaayı, kim ne derse desin. Ardımda bırakacaklarım miras geliyor bana. Şalvar seramonimiz de böyle sona erdikten sonra, sıra geldi artık beni ağlatmaya. Her zaman geyiği yapılırdı, ağlanır mı acaba, aman ne ağlansın ki, yok yok ağlanır falan. Klasik muhabbetler. Gittim bindallıyı giydim -ki hiç sevmediğim bir şey varsa o da bindallıdır- ordan sonrası zaten hiçbir şey hatırlamayan bende tamamen silik. Çıkana kadar yine aynı şekildeydim, gülmeler şakalar. Hatta konağın merdivenlerinde babamla fotoğraf falan çekildik, hiç ağlamadım. İyiyim iyi falan diyorum kendi kendime. Ne zaman kızların arasından geçtim;
Ne zaman ortaya oturtuldum;
Ne zaman ağlamaya başladım, hatırlamıyorum. Etrafıma kim geldi, kim gitti, kimler ağladı benimle birlikte ancak fotoğraflara bakınca görebiliyorum. Ne ailemden ayrıldım, ne uzağa gittim, ne istemediğim bir evlilik yaptım ama ne olursa olsun orada, o an bir şey dokunuyormuş. Çok ağladım, hıçkıra hıçkıra hemde. Ne ara annem yanımda geldi onu da bilmiyorum. Sarılınca daha çok ağladım. Sonra güldürme çabaları, gelin elini açmıyor meseleleri falan. Hiç birinde kesilmedi ağlamam. Çok suratsızdım. Sarılma fotoğrafları çok güzel olmuş, kardeşim Can çekti gecenin tüm fotoğraflarını. Onları yazıyla bölmeden paylaşacağım, daha sonra geceden ufak notlarla yazımı sonlandıracağım. İlk fotoğraf canımın içi annem..
Herkes yeteri kadar hüzünlendiyse gecenin bombasını açıklıyorum. Bu karelerin hemen bir kaç saniye sonrasında, benim yoğun ağlamalarımı mı farketti bilmiyorum ama Cumu gelip bir anda beni kucakladığı gibi kapıya koşmaya başladı. Herkes çığlıklar, alkışlar. Kapıda da babam var, karşılaşınca gülmekle gülmemek arasında yere bıraktı beni, bir bunu unutamıyorum hala gülüyorum. Ancak böyle susabildim işte. Ellerime kına da yakılmadı bu arada, not düşeyim. Ben de sevmiyorum, ama Cumu nefret ediyor. Mümkün değildi yani öyle bir şey, iyi de oldu bana bahane oldu :) Numaradan kına gecesi yaptık, o kadar ağladık yani (kahkaha)
Böyle bir geceydi. Ne eksik, ne fazla. Güzeldi diyemiyorum, hatırladığım çok fazla şey yok. Olup bitti anlamadım ya da. Ama ertesi gün arayan, çok güzel oldu diyen dostlara kocaman teşekkürler. Ve müsadenizle özel teşekkürlerimi de buraya not almak istiyorum. Benim için, bana aylar önce verdiği söz için kalkıp Bursa'dan gelen nedimem Selen'ime, bir sürü seyahati arasında bile uğramadan gönlümü yapmadan geçmeyen Ecotti'ye, zor şartlar altında da olsa beni günler öncesinden yalnız bırakmayan Tüllü'me ve tabi ki bana eksiksiz bir kına gecesi yaşatan anneciğim ve babacığıma binlerce kez teşekkür ediyorum.
Bir de her zaman ki gibi Cumu'ya.
Minnetle.