21 Kasım 2011 Pazartesi

Söz Hazırlıkları



 08.10.2011 ~ 18.11.2011


Ömürlük çıktığımız yolun içerisinde biraz nefes almak, biraz dönüp ne yaşadığımıza bakmak adına ilk durağımıza yaklaşmak üzereydik. Heyecan desen bizde, endişe desen bizde.. Okula başlamasına haftalar kalan 7 yaşında iki çocuk gibiyiz. Öyle yabancıyız konuya, öyle uzak. Ama her şeyi hem olması gerektiği gibi yapmak isteği var, hem de ikimizde de olmazsa olmaz haline gelmiş olan "her şeyimiz farklı olsun, her detayımız bizim imzamız olsun" ideası. Haliyle ekstra ilgi istiyor konu. Lafı geçmişken söyleyeyim, sevgilimin bu yönüne ezelden vurgunum. Ben detaycı insanım, tanıyan herkes bilir hayatımın her ayrıntısında farklı olmanın karakterimin bi parçası olduğunu. Ama böyle bi adam bulmak kolay iş değil elbet. Erkek, doğası gereği biraz daha rahattır her daim. Mutlaka vardır kişiliği detaycı olan adamlar ama, zor zanaat. Velhasıl kelâm (sevgili deyimiyle "söz temsili") benim sevgilim benden de detaycı. Toplu iğnenin ucunun ne renk olması gerektiğini falan düşünen bi adam. E nasıl aşık olunmaz şimdi, siz söyleyin. :)

Biz böyle ayrıntı delisi iki insan bi araya gelmişiz, üstüne evleniyoruz, üstüne de sözümüze haftalar kalmış. Neler olmaz ki.. Öncelikle daha önce paylaşmış olduğum söz tepsimiz hazır tabi. El emeği, özel tasarım :) Ve ondan da öncesinde, söz tarihinden yaklaşık bi ay önce aldığımız alyanslarımız hazır olarak beklemede. Yüzüklerimizi alışımız da apayrı bi blog konusu tek başına, bunu ayrıca yazmalıyım. İkinci konu yüzüklere takılacak kurdeleydi. Sözlenenler veya söze şahit olanlar bilir, kırmızıdır normali. Ama herkes için normal neyse bizim için tam tersi normal tabi. Beyaz istedik. Üzerinde yaldızı, simi falan olmayan hafif kırık bi beyaz. Asil. Farklı. Görenin aklında kalacak şekilde.. Her ayrıntı önemsizdir, fakat sıradan insanlar için.

Kurdele konusunun yanına bi tik atıp çikolata seçimine geliyoruz. Klasik madlenler elbette ki bize uygun değil. Oturup düşünüyoruz, hep yaptığımız gibi beyin fırtınası yapıp ilk seçenek olarak Bonnyfood'u farklı ve şaşırtıcı buluyoruz. Bi kaç seçenek arasından renk, çeşitlilik, çikolata türleri ve üzerlerindeki kaplamalara varana dek araştırırken yine tatmin olmayıp daha farklı bi alternatif istememiz sonucunda işte bu mükemmel çikolataların tam da bizim gibi bi çift için tasarlanmış olduğunu farkediyoruz :) Üzerinde fotoğraflarımız ve söz tarihimizin olduğu çikolatalar şüphesiz tüm davetlilerin ilgileneceği, yemeye kıyamayıp saklayacağı, etrafında eşine dostuna gösterip gülümseyeceği, unutamayacağı ve en önemlisi Biz'i başkalarının salonlarına, vitrinlerine taşıyacak olan şahane tatlılar. Ki biz bu çikolataları yıllar boyunca farklı fotoğraflarımız, farklı anılarımızla tekrar tekrar yaptırıp evimizde hep bulundurup misafirlerimize sunmak adına karar aldık, tabi firma yaşadığı sürece..

İşte o çikolatalar;





Ve daha yakından;




Çikolata konumuzu da şahane sevgilim yetkililerle sıkı bi mail ağı kurarak hemen halletti ve geldik üçüncü önemli detay olan çiçeğe. İlk fikrimiz yapay bi aranjman yaptırıp, kalıcı olmasını sağlamaktı. Fakat seçenekler o kadar rüküştü ki bu fikirden derhal uzaklaşıp çiçeğin kalıcı olamasa bile canlı ve sade olması gerektiğinde hemfikir olduk. Kalıcılığı da fotoğrafla ve asıl amacımız olan bu anılar çekmecesiyle sağlamış oluyoruz, o da ayrı tabi.


Mis gibi lilyumlar ve beyaz güllerden oluşan sade ve şık aranjmanımız;





"Oturup çikolatayı çiçeği bile düşünmüşler, bunlar gerçekten delirmiş" diyenleriniz var biliyoruz; eve gelecek çiçek ve çikolatayı o gece yoldan alınacak önemsiz formaliteler olarak görerek herkes evleniyor zaten. Asıl önemli olan, her detayı sizin çift olarak imzanızı taşıyacak forma sokabilecek yaratıcılıkta olmak. Açıkçası bizim bu konuda örnek olmak gibi bi misyon üstlendiğimiz yok. Bizi ilgilendiren kısmı, herkesin her ayrıntısını yıllarca konuştuğu bambaşka bi söz-nişan-düğün üçlemesi gerçekleştirecek olmak. :) Bu konuda da o kadar ketumuz ki, hazırlıklarımızı bile söz gerçekleştikten sonra yayınlıyoruz. Herkes merak ediyor, acaba neler olmuş, olan biten bize hangi fotoğraflarla hangi cümlelerle ve nasıl anlatılacak diye. Biz de keyfini çıkarıyoruz tabi, çaktırmayın :)

Hazırlıkların dördüncü aşaması özellikle beni zorlayan kısım. Bunu itiraf etmeliyim. Zorlandığım mesele, böyle klişelere oldum olası irite olarak bakmam. Duyduğumda bile tüylerimi diken diken eden, asla yapmam dediğim söz bohçası olayı. Konuya ısınmam öncelikle Arnavut olmamız kaynaklı. Bilenler bilir, çok âdetliyiz ki bu konuda "hayatta yapmam" dediklerimle halamları çıldırtmışlığım çoktur. İlla olması lazım dediler, yok biz yapmıyoruz, bize göre değil, ay mümkünü yok sevmeyiz biz falan dedim; dinletemedim. Madem mutlaka olacak o zaman bunu da oturup ince ince düşünmelisin İnci dedim. Şimdi bohça denen şey adı üstünde, bohça. İşte bunun çeşitleri var-mış, öğrendim daha da soğudum tabi. Annem aldı beni koluna, doğru çarşıya. Ha bi de annem de benden beter uzaktır bu konulara. E kimin kızıyım belli. Anne dedim imkanı yok o bilindik şeylerle olmaz bu iş. Onlar dışında alternatif bulamazsam yapmam, baştan anlaşalım. Tamam dedi neyse ki uzatmayayım gittik çarşıya. Bohça diyorum, der demez tezgahtara yalvarır şekilde "ay ama öyle dallı güllü işli mişli şeyler olmaz mümkünü yok bunun bi başka oluru yok mu" diyorum. Yok. Adı şase olan menem bi olay var, düşman başına. İşler, simler, güller, böcekler falan. Kabus net. O dükkan senin, bu dükkan benim gez dur, sonuç yok. Ufaktan darlanmalar baş gösterdi bende derken o sıkıntıyla aklıma tabi ki şahane bi fikir düştü. Kocaman bi kutu, büyük ihtimalle kırmızı veya siyah. Üzerinde çok kalın saten bi kurdele. Kırmızı kurdeleye antipatim var ezeli, o sebeple kutu da kafamda derhal kırmızı oluverdi, kurdelenin siyah olması zorunluluğuyla. Tamam fotoğraf net. Kim ne derse desin, kim saçma karşılarsa karşılasın. Farklı mı? Farklı. Yaratıcı mı? Yaratıcı. Meselenin dışı tamam o zaman. Derhal anne harekete geçirildi, kırmızı kocaman bi kutu bulundu. Üzerine en kalınından saten simsiyah bi kurdele de alındı. Görüntü tek kelimeyle, asil.

Kafamda oluşan fotoğrafın vücut bulmuş hali için bu taraftan;




Kutu bu, içine başka bi alternatif kaplama düşünmeden öyle basitçe sunulmaz, hele de erkek tarafına. Ben yapmam o ayrı da, yapmaya kalksam halamlar beni keser çok şirin bi şekilde. Bu konuda da yine döndük dolaştık o zevksizlik abidesi, o rüküş, o kitsch işlemeli şaselere geldik. "Tamam kutu yapsın ama eşyalar öyle koyulmaz onları bi şaseye sarsın" diyorlar. Yahu diyorum madem o kabus şaselerden alacaktık, ne diye kutu yapıyoruz. İçi ayrı, dışı ayrı telden çalacak. Dışına modernliği, içine buram buram klişeliği serpiştirmek trajik. Öyle olur, böyle olmaz diye çekişirken yine müthiş bi görüntü çaktı aklımda. Kırık beyaz dümdüz bi saten. İşlemesiz falan. Kutuya kıvrılarak iliştirilmiş. Böyle kapağı kaldırıyorsun, altında bildiğin kutu tabanı bekleyerek ama ta taa.. Mis gibi saten. Küçük bi hesapla bi metreyi yeterli bulduk annemle. Kumaşçıdan kestirip kenarlarına da sade bi dikiş attırdık terzide. Ne o işler simler. Biraz el becerisi, biraz yaratıcılıkla "sateni kutuya nasıl sabitlerim?" sorununu da beyaz toplu iğnelere ufak nazar boncuklarını geçirip, sateni buruşturarak aştım ve perde!



















İş geldi çattı içindekilere. Önce anne sözü dinleyerek "en iyisi olacak" mottosuyla en iyi mağazaya girildi. O kadar uzağım ki konuya ne alıcaz içine ne koyucaz bilgim yok. Gömlek-kravat ikilisi başı çekiyormuş efendim. Tabi ben öyle amca gömleklerinden seçip bi de üstüne kalın parlak kravatlardan alır mıyım? Cevabı siz verin ey okuyucu. Tezgahtar bizi görür görmez söz bohçası mı olacak diye sordu. Alnımdan neon harflerle akıyor mu ki diye düşünmedim değil hani. Sonra sağ yüzük parmağıma baktım, tekaşk falan. Bazen sarışınlığım tutuyor, heyhat. Neyse, tezgahtarlar çok şey bilir ama hiçbi şey bilmez. Söz bohçasına açık mavi gömlek tercih ederler, ciddi olur gibi bi laf etti. Baktım ve sadece "en renkli olanları görebilir miyiz?" dedim. Siz biraz farklısınız sanırım dedi gülümsedi. Annem ehe öhö falan yapıyor. "Epey" diye cevapladım ve gömleklerin detaylarına gömüldüm. Önümde çeşit çeşit, renk renk gömlekler dizilmiş. Yakasının genişliğinden, düğmelerine ve hatta düğmelerin dikilmiş olduğu iplik renklerine varana kadar incelediğimi söylememe gerek yok sanırım. O dakikalarda hem tezgahtarı hem annemi tansiyon fırlamalarına sürüklemiş olabilirim ve fakat asla pişman değilim. Yine olsa yine yaparım. Nihayetinde kırmızı ufak kareli slimfit spor bi gömlekte karar kıldım. Bi yan tezgaha geçip kravat seçmeye başlayacaktık ki, beni yeterince analiz edemeyen tezgahtar hanım kızımız parlak, kalın, kocaman lahmacuncu kravatlarına (yalnız öyle bi ezdim ki, şu aşamada henüz fotoğrafları görmediğinizden gidip en dandik yerden alışveriş yaptık sanacaksınız da, fotoğrafları görünce yuh be kızım diyeceğinizi biliyorum) uzanmaya yeltendi ama benim "şu ince, çizgili puantiyeli ve örgü olanlardan lütfen" cırlamamla elini geri çekti. Tanrım o tam ismi "ipek örgü kravat" olan yaratıklar nasıl güzelmiş. Her birine ayrı ayrı hayran oldum. Kafamın içinden saniyede akan düşünce sayısı sonsuza yakınsadığı için bi ara "tüm kutuyu bu kravatlarla doldurup başka bi şey almasak mı?" düşüncesi saçlarımı savurarak yanımdan geçti. Akabinde silkelendim, görevimi aklıma getirdim ve seçtiğim gömleğe en uygun kravatı, ipek örgü incecik, lacivert üzerine beyaz ufak puantiyeli olarak belirledim. Bu çılgın seçimimle hanım kız benden cidden emin olarak "siz gerçekten farklı şeyler arıyorsunuz" dedi. Bu geç idrakın da bana tek getirisi çorap seçiminde kızın nokta atışı yapması oldu. Ardından kol düğmesi seçtim ki bu en kolayı oldu. Uzaktan gördüğüm yuvarlak, siyah-beyaz damalı kol düğmeleri taaaammm da benim sevgilimin bileklerine yakışır cinstendi :) Böylece ilk mağazada gerekli olan parçaların bi çoğu halledilmiş oldu. Buraya kadar bile of dediniz biliyorum ama bi havlu seçişimiz var ki, senaryoluk. 

Kockoca İstanbul diyosun, her zevke hitap eden bi havlu mutlaka vardır. Havlu ya. Havlu. İsmi bile komik. Tövbe Tanrıma bulamadım üstünde hiçbi şey olmayan bi adet havlu arkadaşım. Çıldır yani. Dakikalarca arandık durduk, artık annem "yeter al birini de işli olsun nolucak" diye evlat katili oluyordu ki aradığım düz siyah üzerine koyu gri yuvarlakları olan havluyla gönülleri fethettim. Akabinde çamaşır seçicez ki bu konudaki düşüncelerimi beni hiç tanımayan bi insan olsa dahi şu yazının buraya kadarını okumuş biri için tahmin etmek zeka gerektirmiyor. Bu macerayı kısaca özetlemem ve kendi kişisel tarihimize not düşmem gerekirse -ki onu yapıyorum- benim "çılgın olsun" kafamdan dolayı satış görevlisi teyzenin "söz bohçasına mı koyulucak?" sorusuna "evet ama, işte şu tazmanyalılardan olsa ehe mehe" cevabım ve girişimim annemin kafasından dumanlar çıkararak 'fatal error' vermesiyle nihayetlendi. Annem "İnci'cim çok rica ediyorum kızım, o mikili tazmanyalı olanları sonra evinde alırsın Cumhur'a, şimdi düz renk bi şey alalım" cümlesiyle kibarlıkta uç noktalardan okkalı ihtarlar yolladı ve ben de çaresiz düz siyah bi çamaşır seçiverdim. (Allah'ım iyi ki annem blog okumayı bilmiyor,amin.)
Son olarak alınan her şeyi tek tek içerisine koyacağımız krem rengi tülden farklı boylarda keseler alarak alışverişi ben tezgahtar, annem evlat katili olmadan kansız sonlandırdık. 

Ama bi bakın ortaya çıkan sahneye lütfeeeeeen ya :)





 Bizim için ince elenen, her saniyesi kafamızda bi film senaryosu gibi tek tek ve net olarak belli olan, heyecanla üzerine titrediğimiz hazırlıklarımız bu kareyle ölümsüzleşti. Sadece bu hazırlıkları şekillendirip, sıraya koyup, fotoğrafların açıları ve renkleriyle bile dakikalarca ilgilenerek, her kelimenin ve her cümlenin üzerinde durup düşünerek bu blogun yalnızca bu bölümünü tam olarak 3 saatte tamamladım. Haklı bi gururla gülümsüyorum. 

Bi kaç gün sonra "Söz Günü" detayları ve fotoğraflarıyla, kimler ordaydı, neler konuşuldu, kulisler ve kamera arkası dedikodularla burdayız. 

Bizi okuyun, ama yaptıklarımızı yapmayın :)


2 yorum:

  1. konya düğün salonları olarak makalenizi çok beğendik.Çok güzel bir paylaşım olmuş.Sağlıcakla :)

    YanıtlaSil
  2. Hastalığının tedavisi yok..

    YanıtlaSil