24 Ocak 2013 Perşembe

Sonunda Dogum Günüm !

Bu yazım epey gecikti, farkındayım. Sizlerden de sürekli gelen "ee hani nerde doğum günü blogu?" sorularıyla şımarmadım değil tabi, ama ancak vakit bulabiliyorum sevgili okuyucu. Neredeyse Ocak bitecek, 2 Ocak yazısı yeni çıkıyor parmaklarımdan. Özürlerimle giriş yapmış olayım bu yazıma, kabul ediniz.
Bu yıl doğum günüm Çarşamba'ya denk geldi. Ben kronik işsiz olarak tabi ki evdeydim. Sevgilim de çok yoğun bir tempoda çalışıyordu. Sürekli şehir dışına gidip-geliyor, birbirimizi bile çok az görebiliyoruz o zamandan bu zamana.
Doğum günüm yaklaşırken ilk hediyelerimi annemle birlikte bizzat seçtim. Aslında yaş aldıkça, hediye beklentisi de kalmıyor hakikaten. Ama ailem canım benim, hiç atlamaz, ne hediyeyi ne pastayı.
Biz de annemle çıktık her zaman ki adresimiz Kadıköy'e, dolaştık. Ocak ayı ihtiyaçları tabi, malum kış. Benim gardrobum da sağolsun komple yazlık. Tiril tiril, incecik giysiler hepsi. Zaten kışı sevmediğimden, kışın üstümde ekstra 2 kilo ağır kıyafetlerle gezmeyi hiç sevmiyorum. Hele ki koyu boğucu renkler asla! Ama yine de kendime uygun, renkli, iç açıcı kışlıklar bulmayı başardım. İnci sezonunun moda renkleri yine RENKLER :)

Bu gördüğünüz şeker kıvamındaki şeyler LCW Genç koleksiyonundan. Dikkatinizi çekerim; GENÇ. Hatta o iki taraflı giyilebilen şişme yelek beden olarak 15-16  yaş. Ben de bu yıl 16 yaşımdan gün aldığıma göre, tam olarak bana hitap ediyor değil mi? Annem, babam ve kardeşimin ortak hediyeleri bu alışverişle tamamlanmış oldu ve doğum günü akşamımda bana verilmek üzere paketleriyle kaldırıldı.
Aradan günler geçti, geldik doğum günü akşamıma. Her yıl ki gibi sevgilim yine bana hiçbir ipucu vermeden sadece hazırlanmamı söyledi. Ben de normalde günler öncesinden ne giyeceğimden tut, hangi aksesuarları kullanıp, saçlarımı nasıl yapacağıma kadar belirlerim ama o gün için aklımda hiçbir fikir yoktu. Sevgilim gelip beni almadan 1 saat falan önce odama gidip gördüğüm ilk şey olan kot şort üzerinden hızlı bir kombin yarattım. İyi günümdeydim sanırım, ki normalde nötr bir şekilde gardrobuma bakarken hep "giyecek hiçbir şeyim yok" diyorum. Neyse ki o gece için çok kısa sürede hazırlığı tamamladım.
Hazırlanırken, gündüz veya gece için olsun, özel bir program veya günlük olsun, her zaman dikkatli, her zaman görünüşüne düşkün biriyim. Cumhur'a göre de onun beni gördüğü ilk an dikkatini çeken, hoşuna giden tarafım bu. O da bir erkek olarak kadın giyiminde zevkleri üst düzey biri. Aşırı dikkatli, çok zevklidir. Beni de her zaman "tanıdığı" gibi görmek ister, buna dikkat eder. Hatta onu tanımadan önce günlük yaşamımda, okula giderken falan eşofman kullanan ben, Cumhur'dan sonra eşofmanları sokak hayatımdan çıkardım. Tahammülü yok mesela buna. Ne kadar zevkli bir eşofman olursa olsun paspal buluyor. Her daim giyime çok önem veren, şıkır şıkır bakımlı olan, tarz sahibi birini hayatında taşımayı hayal eden sevgilimin dileği kabul olmuş mu sizce? :)
Bu noktaları dikkate alarak hazırlandım, sevgilimin de gelir gelmez gözlerinde o beklediğim parıltıyı gördüm ve evden çıktık.
İstikâmetimiz bu yıl Bağdat Caddesi'ymiş.Tuttum sevgilinin elini, düştüm peşine. Böyle bir günde bile yemek için fikrimi sordu. Ben de seçimi onun daha önce aklında olan fikre bıraktım ve geldik KafePi Lounge'a. Tam istediğimiz ve düşkünü olduğumuz gibi, o akşam da sessiz sakindi mekan. Işıklar loş, içersi sıcacık, sadece bir kaç masa var.. Biz de kurulduk bir köşeye ve daldık menüye. Ben özlemişim sanırım, gözüm direkt fajitaya gitti. Kararımı da çok hızlı verdim ve combo fajita siparişi verdim. Bu kez sevgilim seçimini kolay yapamadı, bir kaç et yemeği gezdikten sonra risk almadı ve o da sevdiği tatlardan biri olan penne arabiata söyledi. Yemeklerimiz gelene kadar alkol menüsüne de göz gezdirdik ve çok sevdiğimiz Curcuna'nın alkol menüsüyle benzerlikler yakaladık. Servisteki arkadaşa sorduğumuzda da beklediğimiz cevabı aldık. Meğer Curcuna KafePi'nin bağlı mekanlarındanmış. Bu yüzden alkol menüsü de ufak farklar dışında hemen hemen aynıymış. Biz de Curcuna'yı çok beğendiğimizi belirtince, ufak bir hatıra da hediye ettiler. Biz de aramıza yeni katılan Mila'mızla bu anı ölümsüzleştirdik efendim.
Ardından yemeklerimiz de oldukça hızlı bir şekilde servis edildi ve aç karınlarımızla nefis yemeklerimize yumulduk. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum; aslında yemek yediğimiz her mekanda üstümüzde "yemekle birlikte içecek içilmemeli" tabelasıyla oturmak istiyorum. Biz yemek yerken zevk duyuyoruz. Elbette sadece doymak adına yediğimiz zamanlar da oluyor ama, çok büyük çoğunlukla yemek her ikimiz için de zevk. Bu tadı da bozmamak adına yemek sırasında içecek tüketmiyoruz. Ben zaten içecek konusunda çok seçiciyim. 2 yıldan fazladır ağzıma kola sürmüyorum mesela. Çok canım isterde fast-food yanında ice-tea belki. Bunun dışında yemekle içecek almam. Et ve balık için, şarap ve rakı dışında alkolle yemek yemem. Sevgilim de kola karşıtı değil ama benimle birlikte o da ice-tea daha çok içer oldu. O yüzden bu güzel yemekleri de hakettikleri gibi sade bir şekilde mideye indirdik. Söylemeden geçemeyeceğim; her yerde fajita yemem ama KafePi'de ilk kez denedim ve tek kelimeyle hayran kaldım. En çok Krepen'in fajitasını severdim, ama bu onun da üstüne çıktı. Böyle bir lezzet, o etlerin yumuşaklığı, biberlerdeki kıvamında baharatlar falan şu an bile "olsa da yesek" dedirtti. O kadar zevkle yedim ki, o sırada kronik farenjitim nüksetmiş durumdaydı, ki bilen bilir, çok soğuk ve çok sıcak farenjitin muhteşem düşmanıdır, buna rağmen boğazım yana yana, acıya acıya, gece nefes alamayacağımı bile bile soğutmadan dumanı üstündeyken gümlettim. Hatta sevgili sevgilim de kendi pennesiyle doymayıp, benim fajitadan bir kaç lokma alınca "acaba abartmış olmazsam ben de mi söylesem?" diye düşünmedi değil. Tabi ki müsade etmedim. Form her şeydir, formsuzluk hiçbir şey!
Bu muhteşem yemeklerin tadı damağımızda biraz daha kalsın diye, yaklaşık yarım saat kadar sonra alkol menüsünü tekrar istedik ve daldık çeşit çeşit kokteyllere. Her doğum günümde şaraptan şaşmayan ben, bu kez değişik bir şey denemek istedim. Sevgilim de vodkadan asla şaşmaz. O da bir değişiklik istedi ve seçimimiz epey uzun sürdü. Kokteyllerin isimleri de harika. Aysel Gürel'den tutun da, Fight Club'a varana kadar çok eğlenceli ve karakteristik isimler verilmiş. Karışımlar da iç açıcı ve oldukça geniş bir yelpazede. Şekerli alkol sevenlerden, sert karışımlardan hoşlananlara, sütlü kokteyllerden, egzotik tatlara kadar herkesin zevki düşünülmüş. Biz yaz sonunda Zero ve Orçun'la Curcuna'da kahvaltı yaptığımız için, o gün alkolleri tadamamıştık. Kısmet KafePi'ye oldu. Ben şekerli bir tercih olan Big Babol'u seçerken, sevgilim de elma aromalı mojitodan yana tercihte bulundu ve içkilerimiz geldikten sonra gecenin pozunu bu renkli bardaklarla verdik.
Bu arada dikkatli gözlerden kaçmamıştır, boynumdaki papyon sevgilimin nişanımızda kullandığı smokin papyonu. Bu kombini giyinip aynaya baktığımda kesinlikle bir eksik olduğunu düşündüm. Gömleğin yakasını açık kullanmayı da çok severim ama o gece ki tarzıma uygun olan kapalı bir yakaydı. Önce kolyeyle birleştirdiğim görüntüden hoşlanmadım. Kombine birden karar verdiğim için de evde istediğim kalınlıkta siyah bir kurdela bulamadım. O an aklımda bir ışık yandı ve hızla sevgilimin nişan takımının asılı olduğu elbise kılıfına yöneldim. Oraya koyduğumu hatırlamıştım ve doğruymuş. Yakama papyonu takar takmaz "işte bu" dedim. Cumhur'un da görür görmez aynı tepkiyi vereceğinden emindim. Gerçekten de öyle oldu. O gece ki kombinime tam anlamıyla bayıldı. Çorabımdan, çizmeme (fotoğrafta görünmüyor fakat dizlerimin üzerine kadar uzun siyah deri çizmelerleydim), üstümdeki deri ceketten, manşetleri kalın gömleğe, boynumda taşıdığım kendi papyonuna kadar gözleri güldü sevgilimin. Siz ne düşünüyorsunuz? :)
Ayrıca Mila'mız da eksik kalmadı ve boyunu aşan bardaklarla şöyle bir havasını attı;
İçkilerimizi yarılayana kadar sohbet, muhabbet her zaman ki gibi gülüşmelerimiz, komikliklerimiz devam etti. Derken sevgiliden beklenen hareketler gelmeye başladı. Yerinde bir kıpırdanmalar, bakıp bakıp bir gülmeler falan. İlk olarak masanın üzerinde iki tane bilet belirdi. Ne ola ki diye bir uzandım, ne göreyim? Woody Allen'dan Antik Yunan'da geçen bir absürd komedi klasiği olan Tanrı oyununa iki bilet. Kadıköy Tiyatro Ak'la Kara'dan. 5 Ocak 2013 akşamına. Nasıl mutlu oldum, nasıl.. O kadar çok seviyoruz ki tiyatroyu, böyle de nefis oyunları yakalayınca daha da mutlu oluyorum. Sevgilim işte, düşüncesini sevdiğim adam. Kaçırmamış! Ayrıca şu tarih itibariyle izlemiş olarak söylüyorum, muhteşemdi. Kesinlikle gidip görün, hala sahneleniyor.
Biletlere mutluluktan uçarken ben, tabi ki sevgilimin süprizleri bitmedi. Bir baktım ki ne göreyim? En çok istediğim, Avusturalya'lı bir elektronik pop grubunun solistinde gördüğümden beri hastası olduğum, tırım tırım aradığım o tayt benim olmuş! Hem de kalkmış ta Amerikalar'dan gelmiş, doğum günüme konmuş. Haklı bir gurur da yaşamadım değil. Sevgilim yine zevkini konuşturmuş, bir çok farklı rengi olan taytın en güzel ve en şık rengini seçmiş. Buyrun, haksız mıyım?
Tayt tutkunuyuz ikimiz de. Ben rahatlığına vurgunum, Cumhur görünüşlerine. Hatta öyle ki, tayt çıkmadan önce kotlarla nasıl yaşamışım hiç bilmiyorum. Çok uzun zamandır kotlarımı üstüme geçirmiyorum. Kot rengi bir alta ihtiyacım olduğunda bile, streç yapıda tayt-kotları tercih ediyorum. Sonsuz rahatlık. Bir de böyle şık, farklı, tasarım harikası taytları görünce evet almadan duramıyorum. Canım sevgilimin zevkini de burdan tekrar öpücüklerle kutluyorum, çok teşekkür ediyorum. Ama bu taytları ve çok daha fazlasını bulabileceğiniz siteyi açıklamayacağım :) Sadece bende olsun istiyorum!
Bu bomba sürpriz de açıklandıktan sonra artık sakinleşmem çok zordu. Ta ki telefonuma bir mail gelene kadar.. Sözüm var sevgilime, blogta bahsetmeyeceğime dair. İçeriğine asla girmeyeceğim zaten de, bunu söylemeden geçemem. Arka arkaya 3 mail geldi, ben okudukça. İşte doğum günlerimizin en sevdiğim, aşık olduğum, taptığım tarafı bu sizce ufak, bizce kocaman şeyler. Gerçek kelimelerin ardarda gelmesiyle oluşan gerçek cümleler. Sevgilim de öyle pürüzsüz yazmış işte uzun uzun.. Gülümsetti, mutlu etti, sevindirdi  ama en çok karşılıklı ağlattı. Bu kadar, sustum.
Böylece gecemizin bu kısmını noktaladık. Ertesi gün o işe gideceği için, çok da uzatmak istemedim, kıyamam çünkü. 
Kalkıp biraz yürüdük. Hava hafiften ısırnca da atladık dolmuşa ve eve geldik. Yine klasikleşen bir aile kutlaması zamanıydı. Annem, babam, kardeşim bizi bekler her zaman. Sembolik olarak bir pasta üflenir, severim bunun klasik olmasını. Hep birlikte daha uzun, çok uzun yıllarımız olsun sağlıkla. İlerde bunları yapmadığım için pişman olmak istemiyorum.
Duygusallaştım, evet eve geldik efendim. Tabi ki çekirdek ailemiz ve pastamız karşıladı bizi. Pastayı da bu yıl hazır almadık, ben gündüz Köstebek Pasta yapmıştım. İlk kez denedik ama çok güzek, çok hafifmiş. Yapımı da oldukça pratik. Tavsiye olunur. 
Güzel dilekler tutup hep birlikte üfledik mumları. Pastamızı da ikişer dilim olarak indirdik midelere ve biraz daha sohbetten sonra sevgilim kalktı. 
Güzel, sıcacık, gülücüklü, mis gibi bir doğum günüm daha geldi ve geçti. Zaman çok hızlı olsa da ben tabi ki farkımı ortaya koyarak bu yıl 19 yaşımı yeni bitirdim (gülmek yok). Bu yaşımda da sevdiğim herkes yanımdaydı. Önümüzdeki yıl evli bir doğum günü kızı olacağım, bakalım bir yıl neler getirecek bize..
Son olarak iki güzel insanın da muhteşem hediyelerini sizlere sunmaktan büyük keyif duyuyorum. Artık evleniyor olduğum için, kızların hediyeleri de bu yönde oluyor ve beni inanılmaz mutlu ediyor. Kıskanılacak derecede süper hediyeler melek kuzenim Zuzu'm ve kardeşcağızım Zero'dan sırasıyla sizler için geliyor! :) 
Karaca Home'dan rengarenk, tam benlik bir nevresim takımı Zuzu'dan ve içinde her gün çayımı demleyeceğim Mudo Concept'den crown temalı demlik Zero'dan. 
İyi ki varlar..

4 Ocak 2013 Cuma

Nikah Günü !

Yılın nikahının günü kesinleşti desek? :)
Yaklaşık 3 haftadır nikah işlemleriyle ilgileniyoruz. Bu arada da gerçekten yoğun bir zamana denk geldi; sevgilim iş için sürekli Bursa'ya gidip geliyordu, ki hala ordaki işleri bitmedi. Biz de o aralara işlemleri sıkıştırmak zorunda kaldık.
Haziran düşündüğümüz için, Mart gibi gitsek günü alırız diye düşünüyorduk ki, nerden estiyse bundan bir ay önce Zero'yla buluşmuş konuşurken "acaba geç mi kalmış oluruz?" diye bir düşünce içine girdik. O gün belediyeyi, evlendirme dairesini falan aradık ama ulaşamadık. Gece eve döndüğümde oturdum pc başına, başladım gerekli araştırmalara. Bu tip konularda kadın forumları gerçekten imdada yetişiyor. Resmi sitelerde ne kadar bilgi verilmiş olursa olsun, mutlaka soracak sorularınız kalıyor çünkü aklınızda. Ama forumlarda birebir gerçek tecrübeler konuşuyor ve bilgiler genellikle çok sağlam.
Gel gelelim ben o gece Haziran için gün isteyen çiftlerin Aralık ayında çoktan belgelerini hazırlamış olmaları gerektiğini ve Ocak ayının ilk günlerinde de mutlaka gidip günlerini almaları gerektiğini öğrendim. Bir yandan rahatlamıştm tabi Mart'ı beklemiş olsak kesinlikle açıkta kalacaktık ve hiç istemediğim şekilde mecburen sonbahar gelini olacaktım. Fakat bir yandan da telaş sarmıştı. Kısa bir zamanımız vardı ve Cumhur çok yoğundu. Ama yapılacak başka bir şey de yoktu, Aralık bitmeden belgeleri tamamlayacaktık.
Ertesi gün evlendirme dairesini arayarak öğrendiklerimin doğru olduğunu teyid ettim. Belgeler için Kadıköy Belediyesi bir güzellik yapmış, çiftlerden birinin ikametinin Kadıköy'de olması halinde yalnızca fotoğraflar ve sağlık raporları yeterli oluyormuş. Ayrıca muhtarlık, nüfus müdürlüğü vs gezmemize gerek kalmayacaktı. Burdan zaman kazanmış olduk.
24 Aralık 2012 sabahı erkenden uyanıp sağlık raporlarımız için ayrı ayrı aile hekimlerimize gittik. Burada kısa bir parantez, dileyenler belediyelerin anlaşmalı olduğu özel kurumlarda da yaptırabiliyor bu testleri. Ben kan aldırırken bayılabiliyorum. Bu yüzden annemle birlikte gittik. Gerçi bayılmadan atlattım bu kez. Kağıtları onaylatmak için beklerken, sevgilim de Kartal'da kendi aile hekiminde kan verebilmek için sıra bekliyordu. Fakat kan alımları sabah 10'a kadar yapılıyormuş, sıra da epey uzun olunca öylece kaldı. Ertesi sabah da Bursa'ya tekrar gidecek. Mutlaka o gün bitirmeliyiz yani. Ne yaparız, nasıl yaparız derken tek çare özel kurum kalmıştı. Kadıköy Belediyesi'nin anlaşmalı kurumu bizim eve çok yakın olan Rana Beşe Polikliniği olduğu için atlayıp buraya geldi. O kan aldırırken de tabi ki bakmadım düşüp kalmıyım diye :) Birlikte onun testlerini de yaptırdıktan sonra benim röntgen filmimi çektirmek için Kadıköy Verem Savaş'a gittik. Pek çok kez işe girdiğim için bu prosedürleri ezberledim artık. Üstümdeki radyasyon da röntgen çalışanından fazladır herhalde :) Bu son testi de hallettikten sonra eve dönüp güzel bir kahvaltı yaptık. İkimiz de müthiş uykulu, ikimiz de aç. Yatsak akşamı buluruz. Ama işler o kadarla bitmiyor tabi. Ertesi gün Cumhur burada olamayacağı için ben gidip onun sonuçlarını alacağım. Bir ertesi gün de kendi sonuçlarımı alacağım. Daha sonrasında da Cumhur'un sonuçları özelden çıktığı için belediyenin doktoruna onaylatacağız.
Kahvaltının ardından sevgilinin stil danışmanlığı eşliğinde güzelce hazırlandım. Vesikalık çektirmekten oldum olası nefret etmişimdir. Ama mecbursun ve ömür boyu evlilik cüzdanında taşıyacağın fotoğrafı çektiriyorsun. Hata yapma lüksün sıfır. Ben hazırlıklarımı tamamladım ve fotoğrafımı çektirmek için sevgilinin daha önce fotoğraf çektirdiği bir stüdyoya gittik. Hem onun hiç fotoğrafı kalmadığından yenilerini bastırdık, hem de ben hayatımda belki de ilk defa güzel göründüğüm bir vesikalık sahibi oldum :)
Tüm belgeler tamamdı ve iş sadece 3 günlük bir onay sürecine kalmıştı. Sevgilim dönene kadar ben belgeleri teslim alma işini hallettim. O gelir gelmez de 28 Aralık 2012 günü son onayı yaptırmak için sabah erkenden Kadıköy Belediyesi'ne gittik. Son imzayı da attırdık ve tabi ki o belgelerin fotoğraflarını atlamadı. Nikah günü alınırken teslim edeceğimiz için ölümsüzleşsinler istedim :)


Sevgilimin raporunu onaylattıktan sonra bir de evlendirme dairesinin nikah işlemleri bölümüne uğradık. 1 Ocak resmi tatil olacağından, 2 Ocak sabahı 8:30'da açılacak başvuru için en geç 8:15'de orda olmamız gerektiğini öğrendik. Ki ben Ocak ayının ilk haftası herhangi bir gün gideriz diye düşünüyordum. İyi ki ertelememişiz. Ayrıca bana muhteşem bir doğum günü hediyesi olacaktı o da balı yani :) Uça uça çıktık oradan ve konduk 2 Ocak 2013'e...
Gece doğru düzgün uyuyamadım tabi ki. Sanki ertesi gün evleniyoruz gibi bir heyecan, kafamın içinde sürekli düşünceler.. Sabaha doğru dalmışım ama 7'de kendiliğimden uyandım. Alarma gerek olmadan, yatakta sürünmeden, doğrudan kalktım :) Annemle birlikte evden çıktık ve sevgiliyle Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde buluştup sıra numaramızı aldık.


Saat 8'de orda olmamıza rağmen görüldüğü gibi önümüzde 7 çift vardı. Malum Temmuz ramazana denk geldiği için herkes bu yaz Haziran'da evleniyor. Saat 8:30'da başvurular açıldı ve çok az bekledikten sonra sıra bize geldi. Raporlarımızı, fotoğraflarımızı ve kimliklerimizi memura uzattık. Kısa bir incelemenin ardından memur benim kimliğimde sorun olduğunu söyledi. Şaka herhalde diye baktık ama gayet ciddiydi. Ben Çapa Tıp doğumluyum. Kütüğüm Fatih'te. Kimliğimi de en son 2003'te değiştirmişim. Ondan sonra Fatih ve Eminönü birleşmiş. Mahalleler, sicil numaraları falan değişmiş. Memur "bu şekilde işlem yapamam, nüfus müdürlüğüne gidip yeni nüfus cüzdanı almanız gerek" dedi. Dedi ama benim başımdan aşağı kaynar sular indi tabi. Devlet işi insanı günlerce uğraştırır. Günlerce zamanımız yok. O gün alamazsak o tarihe ve istediğimiz saate nikahı alamayacağımızı biliyorum. Mutlaka dolacak saatler. Bize de akşam 19:00 gibi bir saate gerekiyor nikah. Fotoğraf çekimlerimiz, video çekimlerimiz çok uzun süreceğinden, birden fazla mekanda çekim yapılacağından vs sabahtan nikah saatine kadar en az o kadar süremiz olmalı. Eyvah ne yapıcaz şimdi diye kalakaldık. Sinirlendim. Çünkü bir önceki hafta oraya uğramış, başka bir memura belgelerimizi kimliklerimizi göstermiştik. O memur beni uyarsa kimliğimi 2 Ocak'a kadar yenilemiş olurdum. Her zaman ki gibi Türkiye klasiği işte. Kimse işini layıkıyla yapmıyor. Mağdur olan siz oluyorsunuz.
Kalktık koşa koşa Nüfus Müdürlüğü'ne gittik. Gittik ama ne? Elimizde nüfus cüzdanı yok dediler. Şaka gibi. Bir saat içinde gelecek ancak o zaman basabiliriz dediler biz de bari kahvaltı yapalım dedik bir yerlere gidip. Kahvaltıda biraz sakinleştim sevgilim sayesinde. Komiklikler, şakalar derken bir saat geçmiş oldu. Geri döndüğümüzde ne gelen nüfus cüzdanlarından eser vardı, ne de işin çözüleceğine dair bir umuttan. Üstüne bir de "Ankara'dan sistem çökmüş durumda, boşuna beklemeyin bugün gelmez, gelse de akşama doğru gelir anca bir-iki kişinin işi hallolur" dediler mi? İsyan etmemek elde değil.. Bir süre oturup amaçsızca bekledik. Sonra artık nerden nasıl akıl ettiysek onu bile hatırlamıyorum "nüfus sureti" alalım da bari, onunla işlem yaptırmaya çalışalım, en azından şansımızı deneyelim" dedik. Annemi de her ihtimale karşı orada bırakıp, sureti alıp evlendirme dairesine koştuk.
Tekrar sıra almayı denedik ki ne görelim? Bize 84 geldi, sıra o an 42'lerde falan. Beklesek öğle tatiline girecekler, yine kalacağız. Sabah görüştüğümüz kadın memurun o an işlemlerini yaptığı bir çift vardı. Onlar işlerini tamamlar tamamlamaz masaya damladık. Niyetimiz aslında kimsenin sırasını almak da değildi, olur mu olmaz mı öğrenelim ona göre bekleyelim diye yanaştık ama memur o kadar iyi bir kadın çıktı ki; "olur tamam böyle yapabiliriz, hatta oturun kimse müdahale etmedi halledelim hemen" deyince hayır demedik tabi ki. Teşekkürlerimizi eksik etmedik. Burdan da tekrar teşekkür ediyorum, duacısıyım kendisinin.
O an işte memur işlemlere başladı, masanın içerisinde de ayrı bir ekran siz de oradan takip ediyorsunuz yazılanları falan. Yüzüme gülücükler doldu, içim ferahladı, üstümden bin kilo kalktı sanki. Öyle uçtum ki.. Ekranda "gelin bilgileri" pembe, "damat bilgileri" mavi falan. Sevgilime gösterip gülüyorum. Mutluyuz işte. Saf bir şey. Biz tabi nüfus müdürlüğüne gidip gelene kadar o kadar saat dolmuş ki, tahmin etmeme rağmen şaşırdım. 18:45 ve 19:15 boştu, biz de 19:15'e aldık saatimizi. Bu arada ben can kuzenim Zuzu'm unuttuğu için hafızama kazımışım; kendi soyadımı da kullanmak için bir kağıt istemem gerektiğini biliyorum. Kağıt önüme gelene kadar sevgilim gülücükler, rüşvetler falan teklif etti tabi :) Ne teklif etse olmaz diyorum. Bu sırada kağıt geldi, kalemi elime aldım, tam imzalıyorum elim kağıdın üstünde, sevgiliye baktım, o an müthiş bir teklif geldi. Ne olduğunu söylemeyeceğim, ilerleyen zamanlarda göreceksiniz. Uzun uzun yazacağım :) Ama hayır diyemedim. Bu sırada da bayan memur benden yana çıkıp "sen tamam de, eğer sözünde durmazsa senin bir şansın daha var, evlendikten sonra kimlik değiştirirken de kendi soyadını kullanmayı seçebilirsin" dedi. Gerçi ben eminim sevgilimin sözünü tutacağından da, işin şakası işte. Hem gurur, hem mutluluk aynı anda hissedeceğim. Soyadım sevgilinin soyadı olacak; gururla. Söz verdiği şey de gerçek olunca mutlu olacağım. Güzel, çok güzel, güzelden öte duygular.
Derken tüm işlemler tamamlandı, memur da tamamdır, hayırlı olsun deyince gerçekten sarılasım geldi o an :)
O kadar mutlu olmuşuz ki, nüfus müdürlüğünde annemi unuttuğumuzu annem arayınca farkettik. Annem bana "kesinkes gelmez bugün sistem diyorlar, ne yapayım?" diye sorarken ben ona heyecanla "tamam gel gel hallettik!" dedim.
Vezneye gidip nikah salonu için 600 TL ödememizi de yaptık ve artık o tarih bizimdi!
15 Haziran 2013 saat 19:15!
İşte mutluluğun fotoğrafı;


Bu aşamadan sonra hazırlıklarımız daha bir hız kazanacak, yazılarım daha bir çoğalacak elbette. Tüm heyecanlarımızı bizim gözlerimizle izleyen herkese sevgilerle..
Görüşmek üzere :)

1 Ocak 2013 Salı

Yeniyılyeniyıl

Geçtiğimiz yılbaşında da bloguma aşık olduğum hediyemle, müzikli atlıkarıncamla başlamıştım. Mükemmel sevgilim bu yılbaşı da bana aşık olduğum bir şey getirdi. Biz ona kızımız diyoruz, ilk kez anne-baba olduk diyoruz. Bundan sonra gittiğimiz her yere bizimle gelecek, geceleri erken uyuyacak, yanında konuşmalara dikkat edilecek. Güzelliğini benden, gülücüklü yüzünü sevgilimden alan Mila'ya merhaba deyin :)


Bu yılbaşında da geleneği bozmadık ve Doğan Malikanesi'nde - :) - ailece samimi, sıcak, bol yemekli bir akşam geçirdik.
Zaten normalde de harala gürele kutlamaları tercih etmediğimiz için, hele yılbaşının o ekstra kalabalığında dışarda bir programdan özellikle uzak duruyoruz. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi, bu yılda da bizim evde ailece yemeğimizi yedik, benim için erken bir ön-pasta üfledik :)
Öncelikle 30 Aralık 2012 akşamı malum yemek-meze alışverişimizi yaptık. O gün akşama kadar evlerde miskin miskin dinlenip, akşam ailece çıkıp Tepe Nautilus'ta sevgilicim Cumhur'la buluştuk. Alışveriş öncesi deli gibi acıkmış karınlarımızı doyurduk elbette. Üstüne de bol çikolatalı birer cup Choconette!
Ardından annemi kendi halinde gezinmeye bırakırken, babam-Cumhur ve Can üçlüsünün elektronik gezinmelerine bendeniz koşar adım yetişmeye çalıştım. Can'ın PSP ve oyun istekleri, Cumhur'un uzman olarak bu isteklere çözüm ve yorumları, babamın konuyu erteleme çalışmaları derken saatler geçiverdi. Üçlü sonunda bir anlaşmaya vararak konuyu kapattı ve yeme-içme alışverişi için annemi bulma aşamasına geçebildik. Bu arada annemin yılbaşı hediyesini de pas geçmedik ve onu en çok mutlu edecek elektroniği alıverdik. Telsiz ev telefonu uzun zamandır bozuk olan anneyi kablolu eski telefondan kurtaracak olan gıcır bir telsiz!
Annem bizden önce mutfak alışverişinin çoğunu tamamlamış ve en sona içki alışverişi kalmıştı. Sepet Cumhur'da, babam önde, o arkada gezinip durdular. Burada kısa bir itiraf yapacağım; Cumhur'un damattan öte bir evlat olduğu o kadar aşikâr ki, babamı ve onu saatlerce alışverişte izlemek hem kıskandırdı hem gururlandırdı.
Bizim evde herkes farklı bir içki tercih ettiği için, farklı pek çok içki alıyorduk ki; sevgilim hayırlı damat olarak "baba yılbaşı bu sepetinde bi çok şişe var, fiyatı da toplamda daha uygun gibi" uyarısını yaptı ve kayınpederi de bu öneriyi gözardı edemedi ofkors :) Gerçekten o çeşitliliği epey uygun fiyata bir araya getirmişler, buyrunuz yılbaşı sepetimiz..


Alışveriş sonunda aramızda en dinç kalan yine ailemizin kahramanı sevgilimdi. Kasadan geçenleri poşetlere doldurup, ordan sepete aktarmayı ve sepeti kullanmayı ihmal etmedi. Bu arada dikkatimden kaçmayan bir başka mesele de sevgilimin alınanları kategorize ederek poşetlemesi oldu. Mutfak ürünleri bir poşete, abur-cuburlar bir poşete, temizlik vs ürünleri başka bir poşete.. Ve hepsi ağırlıklarına göre orantılı. Harikulâde! Evlenilecek erkek kesinlikle O :)
Bu maratonu da tamamladıktan sonra alışveriş yaparak elde ettiğimiz çekiliş hakkımız olduğunu öğrendik. Hem de ne çekiliş! Volvo C70 kazanma şansı! Tabi ki çekilişe İnci Doğan adıyla katıldık, eğer çıkarsa falan ruhsat işlerini benim üstüme yapmamız gerekir, gerekmeli falan. Babamın arabası var zaten, napcak onu di mi? (kahkahalar)
Ve böylece yılbaşı alışverişimizi bitirip, eve döndük. Birer yorgunluk çayının ardından sevgilim de eve gitti. Pardon öncelikle evin becerikli damadı olarak annemin yeni telsiz telefonunu bağladı, öyle gitti. Atlamayayım bu ayrıntıyı :)
Gelelim 31 Aralık 2012 gününe. Sevgilim yarım gün çalışacağı için gündüz saatlerini evde tembel tembel yatarak geçirdim. O'nun da işleri epey uzun sürdüğü için ancak akşam 18:00 gibi çıkabildik. Hem şöyle bir hava almak, hem yılbaşının Kadıköy'e getirdiklerini görmek için bir kaç saat dolaştık. Boğa'daki devasa çam ağacını da fotoğraflamadan geçmedik.


Dolaşırken dolaşırken sevgilim "doğum günü programın hazır ama yeni yıl için aklımdan geçenlerden birinde karar veremedim, beraber seçelim mi sana yeni yıl hediyesi" diyince reddedemedim. Gerçi biz birbirimize her zaman hediyeler alıyoruz, başkalarına ufacık gelicek ama bizi mutlu edicek sürprizler yapıyoruz ama.. O 2-3 haftadır iş dolayısıyla sürekli Bursa'ya gidip geldiği için ancak doğum günüme program yapabilmiş, yılbaşını yetiştirememiş. Aslında en güzeli Mila'ydı benim için ama, ben de gardrobu kışlıklar konusunda çok zayıf olan biri olarak bu tercihimi muhteşem iki kazaktan yana kullandım. Her kıyafet alışverişimde de yanımda sevgilim olmasa, olmaz. Diyorum ya, modanın dahi çocuğu kendisi. Bir erkek bayan giyimi konusunda bu kadar mı zevkli olur? Tamamen sevgilinin seçimi olan o harika kazaklar;


Kazaklarımı aldıktan sonra gecenin en önemli ve olmazsa olmaz mezesini almak için "bizim midyeci çocuğun tezgahına" doğru yola çıktık. Kadıköy balık çarşısının bitişinde, Hacıoğlu-Beyaz Fırın-Şekerci Cafer Erol üçlemesinin ortasında tezgah açan gencin midyeleri inanılmaz güzel. Biz ne zaman yiyecek olsak mutlaka onu ararız. Tezgahı açmış olmazsa da o gün yemeyiz, o derece. Neyse ki yılbaşı şerefine midyecimiz yerindeydi. Benim gözüm midye dolma konusunda asla doymadığı için, "25 tane mi alsak, 50 tane mi alsak?" diye biraz gidip gelmedim değil açıkcası :) Sonuç olarak sevgilinin engellemesiyle 25 tane alarak doğru evin yolunu tuttuk.
Eve gelip kısa bir sürede hazırlandım ve ardından geçen yıl poz verdiğimiz yerlerde aynı pozları vermeye çalıştık :) Bir yıl bizlere neler getirmiş bi baktık. Ben sarışın olmaktan vazgeçmişim, Can biraz daha büyümüş, Cumhur yine aynı mı?


Daha sonra babam geldi, hep birlikte masaya geçtik. Maalesef güzelim masanın fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. Annemin emekleri fotoğraflanmayacak gibi değildi açıkcası ama artık önümüzdeki yılbaşı masasını sevgiliyle bizim evimizden yayınlayacağız :)
Yemeklerimizi yedik, muhabbet sohbet derken saat 00:00 olmuş bile. Son anda farkettik ve derhal Cnbc-e'yi açıp Victoria's Secret defilesine geçiş yaptık. Melekler de melek hani gerçekten, hayranlıkla izledik efendim. Araya da 00:10'da Biscolata yakışıklılarının yeni reklam filmini sıkıştırdılar. Oldu mu size hem güzeller, hem yakışıklılar geçidi. Şovun sonuna doğru biz de son içkilerimizi içmek üzereydik ki, bendenizin 2 Ocak'taki doğum günüm için ön pasta kesimine geldi sıra. Pastayı da ellerimle yaptım. Tatlı ve çikolata canavarı sevgilime de hediye gibi geldi aslında :) Ben pastanelerin yaş pastalarını oldum olası pek sevmem, hatta küçüklüğümden beri kendi doğum günü pastalarımı yemeyişimle anılırım. Bu yıl da hazır bir pasta yerine Dr.Oetker'in Köstebek Pasta'sını tercih ettim. İlk kez yaptım ama hem yapılışı çok kolay ve pratikmiş, hem de kendisi çok hafif ve oldukça lezzetli. Tavsiye olunur bayanlar..


Pastamı üfleyip kestikten sonra da salonda kağıt fenerler ve yılbaşı ağacının loş ışığında güzel fotoğraflarımız olsun istedik ama canavar kardeşim Can sağolsun çekesi gelmedi bir türlü. Flaşı özellikle kapattığım için pozlama maksimum hassasiyete geldiğinden ve kardeşim de sabırsız olduğundan titrek ama değişik bir pozumuz oldu. Sanatsal denebilir mi?


Pastalarımızı da hüplettikten sonra sıra geldi ufak ama şirin çam ağacımızın eteklerinde açılmayı bekleyen hediyelere! İşte en güzel kısım bu sanırım. Ben ailemin bana aldığı hediyeleri açtım ama fotoğraflarını doğum günü blogumda paylaşacağım. Annem, babam, Can ve benim sevgiliye aldığımız kaz tüyü montu yüzünü nasıl güldürdü tahmin edemezsiniz. Onun bu çocuksu sevincine bayılıyorum. Arayıp da bulamadığı tarzdaki montu geçtiğimiz haftalarda Optimum'da görür görmez almıştık annemle. Beğeneceğine emindim ama yüzündeki o somut mutluluğu görmek de benim hediyem işte. Dediğim gibi geçen haftalarda annemle yılbaşı hediyeleri için çıktığımız alışverişte herkesin hediyelerini almıştık. Babama rengini benim seçtiğim polo tarz pespembe bir kazak, Can'a kendisinin bizzat seçtiği sezon modası geyik-kar temalı bir kazak, anneme yılbaşı geleneği olarak en kırmızısından spor bir mont.. Tebrikler, teşekkürler, iyi dilekler, gülücüklerle hediye kısmını da bitirdik.
Sadece 2013 değil, her yılımız böyle birlikte, mutlu, gülücüklü geçsin inşallah. Bu günler bir arada olmak için sadece ufak temalar olsun; birlikteliğimiz daim olsun; sevgilim, annem, babam, kardeşim her zaman yanıbaşımda dursun. Bu yılbaşı baba evinde resmi olarak son yılbaşım olsa da, bundan sonraları için ikinci bir evimiz daha olacağının başlangıcı olsun. O masa hangi evde olursa olsun, etrafına bizi eksiksiz toplasın.
Sizlerin de 2013'ten tüm beklentileri eksiksiz gerçek olsun.
Hep söylediğim gibi bize bakan insanların içinden ne geçiyorsa, bin katı onların olsun.
Sevgiler.