Akşamüstü.. Zero'yla karşılıklı oturmuş sıcacık kahvelerimizi içiyoruz. Bi yandan sevgilinin bana son sürprizini inceliyorum (çok yakında burda olacak o da) bi yandan sohbet muhabbet.. Sonra bi mail daha geliyor sevgiliden; konusu "ilkokuldaolsampaintteböyleyazardımismini" olan. Şimdi yazınca farkettim, güzel blog adresi olurmuş :)
Bi meraklandım tabi ama isme bakmaktan alıp kendimi, mailin içeriğine geçemiyorum. Gülümseme yayılmış yüzüme. "Kim bilir yine ne yaptın çocuk.." diyorum içimden. Sonra açıyorum maili, gördüğüm saf bi şey. Ama ne? Esasen ari kelimesi daha uygun. Hatta kelimenin sözlük karşılığına gelebilecek görüntü tam olarak bu. Masumiyetin, çocuksuluğun ve dahi çocukluğun bizzat vücut bulmuş hali.
---
İlkokulda hayal gücünün sınırları elişi kağıtlarının renk sayısıyla ölçülürdü ya hani, onun gibi. Hani sınıfta elişi kağıdındaki renk sayısı daha fazla olan çocuk varya, o biraz daha havalıydı, o süperdi, imrenilesi biriydi. Kaç renk kağıdı varsa, o kadar renkliydi sanki hayalleri de. Nerdeyse bütün çocuklar onunla arkadaştı ve henüz arkadaşı olamayanlar da olmak için can atardı. Sonra en güzel resimleri de mutlaka o yapardı. El yazısı inci gibiydi ve kalem kutusunda kokulu silgisi vardı. Sınıf başkanıydı ve herkes onun sıra arkadaşı olmak hayalleri kuruyordu. Sınıfın tüm kızları ona aşıktı ama o yalnızca biriyle ilgileniyordu. Tenefüslerde erkekler şişe kapağıyla maç yapıp, kızlar lastik oynarken onlar birlikte dolaşıyorlardı. Beslenme saatlerinde keklerini paylaşıyorlardı ve okul çıkışlarında çocuk kıza leblebi tozu alıyordu. Bi kaç zaman sonra yanyana oturmaya başlamışlardı ve bu bütün sınıfa "çıkıyorlar" dedikodusunun yayılması için yeterliydi. Sınıfın en çalışkan, en havalı, en yaratıcı, en süper çocuğuyla, şu sarı saçlı kız.. Çıkıyorlarmış. Kim bilir, belki büyüyünce evlenirler bile..
---
Sınıfın o en havalı çocuğu varya, o benim sevgilim işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder