30 Ekim 2011 Pazar

İlk Doğum Günü

Hep efendi damat mı bana sürpriz yapacaktı yani? Tabi ki ben de üstün(!) yeteneklerimi ve tartışmasız zevklerimi kullanarak harikalar yarattım. Böyle atıp tuttuğuma da bakılmasın, hazırlık aşamasında çok sancılar çektim. İtiraf ediyorum yani her detay mükemmel olsun, aman o yetişsin, şu da şöyle olsun mantığım sayesinde mi desem yüzünden mi desem, epey uğraştım :) Ama değdi mi, değdi.
İşe öncelikle tabi ki hediye seçimiyle başladım. Kim olursa olsun, isterseniz 40 yıllık anneniz, isterseniz 5 senelik eşiniz bu hediye seçme işi tam bi ızdıraptır. Hep böyledir kimi ne kadar tanıdığınızın bi önemi yok yani. Ama tabi benim gibi seçilmiş şahsiyetler (kahkaha atıyorum burda) için hediye meselesi ızdıraptan zevke dönüşüyor. Bizler hediyeyi madden değil manen seçtiğimizden, işimiz hayal gücümüzün uzandığı düzlem kadar sonsuz ve kolay. Yaratıcı olmak yeterli yani. 


(Bugün kendimi göklere çıkarma günümdeyim, bağışlayın.)


Tam tamına bi günümü harcayarak; her bi detayını, her bi harfini, her bi çizgisi, rengi, şekli, sayfasını kendim tasarladığım şahane bi kitap bastırdım sevgiliye. Link paylaşıp paylaşmamak konusunda bu satırları yazarken bile kararsızım. Zira kıskancım, benim fikrim benim yaratıcılığımdır, sahiplenirim, etrafımda yöremde başka birileri de görür yaptırırsa külah takasına gireriz falan. O yüzden neyse, paylaşmayayım :)
Hediye kitabı baskıya gönderdim. Sıra geldi mekan seçimine. Yaratılış olarak sakinlik yanlısı bi tipim, tipleriz daha doğrusu. Huzur meraklılarıyız. Kuzenlerimiz, sevdiğimiz arkadaşlarımız var tabi ki ama o gece başbaşa olalım istedim ben. Sanırım yine kıskançlığım devreye girdi. Mekanı aradım haftaiçi, rezervasyon yapmıyorlar. Gel de delirme. Hele de benim gibi hiç bi işini şansa bırakmayan bi insan delirmesin, mümkün mü? Mecbur kalkıp gidilecek mekana, yüz yüze taktiği kullanılacak. Tabi ben o güne gelene dek tüm planlarımı saniye saniye yaptım.


Ve geldik 29 Ekim 2011 gününe. Ben ki ne sınavlar geçirmiş, ne mülakatlardan çıkmış insanım ve heyecan denen şey bana uğramamıştır bu yaşımda kadar; ama o sabah gözlerimi açmadan bi kaç salise önce başlayan ve saatler ilerledikçe yükselen sürekli bi heyecanla nefes aldım. Yataktan kalkışım, yüzümü yıkayışım, üstümü giyinişim, makyajımı yapışım, çıkıp işe gidişimden tutun da, işteki saatlerden çıkışa, sonrasında pastalarımızı alışımdan, mekanla görüşmeye gidişime kadar durmadı o heyecan.

Ardından sevgili adam geldi. Birlikte iş arkadaşlarımla vakit geçirdik, güldük, eğlendik. Bizim deli takımı her biri ayrı bi karakter, ayrı bi özellik. Sağolsunlar o bi kaç saati geçirebileceğimiz en güzel şekilde geçirdik. Bu arada tabi sevgilim merak içerisinde bana soran gözlerle bakıyo falan. Hiç renk vermiyorum.Acıktım diyor, açsan Mc'e gidelim yiyelim falan diyorum gayet sıradan tavrımla :) Sonra akşam vakitlerine yaklaşıldı kalktık bizimkilerle vedalaştık, bi kaç mağaza dolaştık, biraz gülüştük, Terkos'a girip kendimize birer alyans daha aldık orjinal alyanslarımızdan daha spor, daha günlük, ben yine kıskandım sevgilinin ellerini ben ki elleri güzel diye anılır kendime yüzüğü çok yakıştırırım da benden iyi taşıyor heyhat :) sonra sarıldık, öpüştük. Nihayetinde ben dayanamadım ve Krepen'e girişimizi gerçekleştirdik.


Yemeklerimiz gelmeden ben sembolik bi evlenme teklifi bile yaptım sevgilime. Aldığımız yeni alyanslarla uzun bi konuşma ve tebessümlerimiz, dolan gözlerimiz eşliğinde. Sonrasında yemeklerimizi yedik buraları sarıyorum bi kaç kare.
İçkilerimizi seçtik farklı tatlarda. Yemeğimiz, içkilerimizi içişimiz hep olduğu gibi gülümsemeleri kahkahalara dönüştürdüğümüz bi kaç saat.. Bazen kendi uyumumuza hayran kalmıyor değilim. Geçip uzaktan izliyorum sanırım arada sırada bizi. Hoş kare.. Bi de şu çok oluyor; ya sevgili konuşurken ben konudan tamamen uzaklaşıp dalıp kalıyorum her mimiği her hareketine, dişlerim gözükene kadar o anlamış oluyor, ya da o bana dalıp kalıyor ki benim klasik cümlem "bakma öyle.." oluyor. 


Ardından gelen kare tam olarak şu;




Buraya yazıyorum böyle ama burdan sonrası biraz flu. Aslında flu olduğu kadar da net. Tuhaf şey.. Pastalarımızın gelişi, mumlar, maytaplar, diğer masaların bize bakışları, kalkıp sevgiliyi öpüşüm, sarılışımız, fısıldanan bi kaç kelime, yerime oturuşum ve kitabı sahibine teslim edişimle sanki herkes sustu. Ki susan bizdik. O saniyeden sonra bıraktım sevgiliyle kitabını, daha bi öne eğildim kaçırmamak istercesine hiç bi saniyeyi ve izlemeye başladım.


İlk gördüğü an yüzünde oluşan o ifadeyi bunca kelimeyi yanyana getirebiliyor olmama rağmen betimleyemem size. Sonra sayfa sayfa açışı, bi sayfada dakikalarca kalışı, diğerine geçip onu da sindirdikten sonra en başa dönüşü sanırım saatler sürdü. Üçüncü sayfada başını kaldırıp bana baktı ve beklenen oldu. Ağladık. Nasıl bitirebildik o kitabı sahiden bilemiyorum. Benim şovum orda bitti ve ardından sevgili adamın mükemmel sözleri geldi. Onu zor zoruna susturdum. Kalktık, bize geldik, kutlamaya sevgilime annemin, babamın ve kardeşimin aldığı pastasıyla devam ettik. Büyük ve bağlı bi aile olmak meselesi.


Bu da bahsi geçen pastamız :)


Bi takım şapşallıklarım olsa da öyle sanıyorum ki beni göklere çıkarabilicek bi gece, sevgilimi de benimle aynı seviyeye taşıdı. Garsonların masaları karıştırması sebebiyle Krepen'de gelen kocaman bi pasta ve benim arayıp bulamadığım siyah oje dışında ters giden bi olayımız olmadı, şükür. Elime yüzüme bulaştırmadan sonlandırdım yani O adamın bana bağışlandığı günü. Zaten garsonlar pasta krizini benim alıp daha önceden bırakmış olduğum minik pastalarımız getirerek, ben de oje krizini siyah yerine kırmızıyla çözdük :)

Bunca harf, kelime ve cümlenin özeti esasen şudur ki;
" Bugün günlerdir pırpır eden içimin heyecanı son noktada.Sabah ellerim titreyerek giyindim,makyaj yaptım.Her ayrıntıyı 'Cumhur bunu görünce..' diye inceledim.Sanki bugün evleniyoruz gibi.Ömrümde böyle heyecan tatmadım.Bi doğumu bekler gibi.Sahi,sevgili adam doğuyor bugün.Hoşgeldin çocuk.Hoşgeldin sevgili adam.İyi ki varsın ve iyi ki benim hücrelerimde nefes alıyosun.Doğum günümüz kutlu olsun.Sana aşığım. "

24 Ekim 2011 Pazartesi

İlk hazırlık

                                                                         

                                                         Ta taa... :)




   Bu; meleğim kuzenim ve halacığımla birlikte her detayını ellerimizle hazırladığımız Cumhur & İnci'nin söz tepsisi. Tutmak elbette ki meleğim kuzenim Zuhal'ime kısmet olucak. Onun söz tepsisini tutmak bana şans getirmişti, eşimi buldum. Bizim tepsimiz de Yahya & Zuhal'e daha çok mutluluk getiricek inşallah :)
   Sunu...

  Değişmeyen, sabit, durağan duygulardayım uzun zamandır. Ne zamandır bilmiyorum ya neyse. Sayamadığımdandır bana uzun gelmesi. Günleri, ayları, yılları saymayı terkedeli ne kadar oldu bilmiyorum. Saymıyorum.
Ne kadar zamandır saçmalamadan, eğilip bükülmeden, şekil değiştirmeden, vazgeçmeden sende olduğumu bilmiyorum. Bilmemek başka hazları doğuruyor. Bilmelisin ki düşüncelerim orgazma ulaştı. Oralarda gezinmekten hoşnut. Bilmediğim bir huzur var seninle aramda. Bilmiyorum çünkü daha önce huzur diye adlandırdığım şeyi değiştirdin. Düşüncelerime reform getiren adam, duygularımın rönesansı da sensin. Bir önceki iktidarda, asla gezilemeyen sokakları vardı içimin. Ve içimde duvarlardan bakmaya çalışan binlerce insan... Her biri idam edildi, bir diğerine ibret olsun diye. Zamanla istediğim refahı sağladım içimde. Biraz serbest bıraksam çıkması muhtemel isyanlar, devrilen her idam taburesiyle tarihe gömüldü. İşte huzur buydu benim ülkemde genç adam. Sıkı yönetim şarttı. Kendi Berlin'imin Hitler'iydim ben.
   
  Devrildim.

  Muhalefet olmadan da bir iktidar devrilebilirmiş. Gelişin isyanla olmadı. Biliyordun ki, ayaklanma başlatırsan içimde; kaleler yüzüne kapanacak, köprüler yakılacak, ülkemle bütün bağların dönüşü olmadan koparılacak. Belki idam bile ederdim seni. Huzurum ve refahım herkesten önemli çünkü.
Rengi mühim değildi huzurumun. Griydi ama umrumda da değildi. Oysa ki sen, uzak ülkenin gezgin ressamı, gezdiğin sokakları yeryüzünde hiç görmediğim tonlara boyadın. Bir sabah uyandığımda ülkemin tüm sokakları tuvalinden düşen renklere bürünmüştü. Ve içimdeki insanlar alkışlarla karşıladılar seni. Değişim, bu ülkenin yasak kelimesiyken korkmadan, cesurca ama haykırmadan, öyle sakin, öyle güzel fısıldadın ki yüzüme...
  Evet evet, fısıldadın. Nefesin saçlarımı yaladı.
  
  Sen reform, sen rönesanstın.
   
  Sokaklarım artık cıvıl cıvıl. Huzursuz, çatlak tek bir ses yok. İdam sehpalarımı yaktım, cellatlarımı azad ettim, insanlarımla barış imzaladım ben.
  Her sabah yatağımdasın. Hep gözlerin açık. Hep gülümsüyorsun.
- Uyumadın mı? diye sormuyorum.
  Uzanıp öpüyorum.
  Bir kelebek uçuyor. Ertesi gün bir başkasını göreceğimizi biliyoruz.
  Gülümsüyorsun.

7 Ekim 2011 Cuma

Teklif


30.09.2011
       

     Geldi "teklif" gecesi. 
  Bomba gibi bir iş görüşmesinden çıkmışım. Bir kaç saat sonra olumlu bir telefon almış, işe kabul edilmişim. Bu kadar güzel haberin içinde gece için yapılan hummalı çalışmalardan elbette haberim yok. Sevgilim, kuzenim ve can arkadaşım arasındaki istihbarat o kadar sıkı ki bana hiçbir şey çaktırılmıyor. Gerçi sabah ben iş görüşmesi yolundayken, şirkette çalışıyor bildiğim sevgilimi Kadıköy'de telefonla konuşup yürürken görmemle biraz sallanır gibi oldular ama, ben durumu asla evlilik teklifine yormadığım için o kısımdan sıyırdılar. Tabi bir de sabah yine iş görüşmesi yolunda Zerrin'le aynı otobüse binmem fakat onu görmemem ve Zerrin'in milletin şaşkın bakışları arasında hırsız gibi otobüsten inip kaçması efsane, o var :) Yine de aklımın ucundan bile geçmedi teklif meselesi, samimiyim.




  Nerde kalmıştım? Evet, işi o gün aldım. Pazartesi eğitime başlıyorum. Moraller süper, aylardır beklediğim işi sonunda buldum sanırım sevinçleri, akşam olsa da sevgiliye sarılsam kutlasak düşünceleri falan. Derken akşam da oldu tabi, sevgili geldi beni aldı. Karşılıklı rakı içip ufak bir kutlama yapacağız sözde. Yemek için erken olduğu kararına varıp her zaman ki mekanımıza Moda'ya yürüdük. Nasıl yağmur, hiç sevmem. Ama umursamıyorsunuz tabi yanınızda sevgili varken :) Çaylarımızı içip muhabbet ediyoruz, gülüyoruz. Bizim için hep olan sade ve güzel akşamlardan. Bir saat kadar sonra kalkıp yemeğe gitme kararı alıyoruz, artık rakının zamanıdır deyip. Fakat sevgili hiç yapmadığı bir şeyi yapıp sahile yürümemizi istiyor. Napıcaz orda falan diyorum hava soğuk, olsun diyor yürürüz. Kırmıyorum gidiyoruz. Yine gülüşmeler, türlü şaklabanlıklar eşliğinde ilerlerken telefonumu çıkarıyorum. İçime doğmuş herhalde ki, şaşırıyor sevgilim napıcaksın telefonu diyor biraz telaşlı ama çaktırmadan. Fotoğrafımızı çekicem diyorum ve çekiyorum. Sonra yine asla yapmadığı bir şey yapıp telefonumu benden alıyor, cebine koyuyor. Saati soruyor 21.00'a az var diyorum. Yürüyoruz. Telefonuma durmadan Facebook bildirimleri geliyor. Versene bakıcam diyorum, yok kalsın bakarsın sonra diyor. BBM'den yazıyorlar geçiştiriyor falan. Ben de yürürken demirlemiş duran bir yat görüyorum ve manasız bir şekilde yatlardan bahsetmeye başlıyorum. Konuşuyorum, konuşuyorum ve o bir saniye dursana bir şey söylicem diye beni durduruyor. Ne oldu falan derken "her başarılı erkeğin.." diye başlıyor ve son duyduğum şey "ama ben arkamda değil yanımda olmanı istiyorum." Bir saniye nasıl yani dememe kalmadan diz çöküyor sevgili ve elinde (yine her şeyimiz, herkesten farklı tabi) melek şeklinde pespembe bir yüzük kutusuyla o soruyu soruyor.

İşte o kutu ve tekaşkım tektaşım :)





   İnanın o yaşa kadar düşündüğünüz hiçbir teklif, izlediğiniz hiçbir film ve duyduğunuz hiçbir jest o an hissettiklerinizi karşılayamaz-mış. Ben tek bir kelime bile edemedim. Düşünün "evet" bile diyemedim :) İstediğim ilk şey oturmak oldu. Bir kayaya oturdum ve yüzüğü o dakikaya kadar görmeye cesaret bile edemedim. Parmağımı uzattığımda hala gözlerim kapalıydı ve sadece "evlenirim" dedim. Düşününce, çok komik ve unutulmaz. Klişelerden nefret eden biri olarak o şok içinde bile yine klişe olmayan şeyler yapmışım :) 




Biraz nefes aldım, hatta aldık beraber. Sonra el ele yürümeye başladık. Burda daha da komik olan sahne beni Moda Melek'e yemeğe götürmeye ikna etmeye uğraşan sevgili ve "hayır, gerek yok" falan gibi sebeplerle itiraz eden ben. Yol boyunca itiraz ettim, gitmeyelim lütfen bile dedim. Bütçeyi düşünen kadın modeli :) Haberim yok tabi beni nelerin beklediğinden daha. Öyle böyle derken Moda Melek'in kapısından girdik, sevgili ismini verdi ve bizim için ayrılan masaya doğru ilerlemeye başladık. Daha karanlık bir ortama giren gözlerim karanlığa alışıp etrafı görene kadar bir alkış koptu. Hayatımda yaşadığım en büyük şoklardan biridir, karşımda masa kurulmuş rakılar mezeler hazır o an sorsalar orda görmek isteyeceğim insanlar orda, kanım kardeşim Zuhal'im, can arkadaşım kardeş yarım Zerrin'im, bizden bir farkı olmayan soyadımızı bile verdiğimiz Funda'm.. Hepsi orda alkışlar, ıslıklarla bizi karşılıyorlar. Benim bütün dişlerim eminim görünüyordur. O an kızlara sarılmalarım, tekrar sevgiliye sarılmam, masaya oturmamız, nasıl oldu nasıl etti soruları karşısındaki ben'i sadece şaşkın kelimesi ifade edebilir. Bir süre kendime gelip anlayamadım bile ne olup bittiğini. Telefonuna bak dediklerinde ancak görebildim tüm arkadaşlarımın duvarıma saat tam 21.00'da yazmaya başladıkları şeyi. Hepinizin bilip benim bilmediğim sürprizi :)





  Sonrasında yemeklerimizi yedik, şerefe kadehlerimizi kaldırdık, güldük, oynadık ve hepsinin üzerine aslında hepimize de sürpriz olan son bomba geldi. Sahne alan bayan, sevgilinin ismini söyleyip sahneye davet ediyor. O şaşkınlıkla giderken yanına Funda'yı çağırıyor, gülüşüyoruz. Ardından beni çağırıyor, bildiğiniz pasta arabasıyla üzerinde isimlerimizin yazılı olduğu pasta geliyor, müzik, alkışlar, kızların çığlıkları arasında mikrofonu alan sevgili bir kez daha önümde diz çöküp "Sevgilim benimle evlenir misin?" diyor. Bu sefer daha tecrübeliyim ve teklifi üçletmeden "Evet" diyorum mikrofona :) Bu anların videosunu da ekleyeceğim daha sonra burdaki çekmecemize. 
  Bir evlilik teklifi hikayesi de benden eklendi blog dünyasına ve tabi bizim anılar çekmecemize, bir anlamda aile albümü başlangıcımıza.
  Yanımızda olan meleklere, o gece olamayıp yine yanımızda olan diğer meleklere, iyi dileklerini sosyal medyadan, telefondan ve birebir ileten herkese çok teşekkürler. 

To be continued... :)