Hepinizin bildiği gibi 21.09.2012 akşamı Bloomberg HT'de yayınlanan Kelime Oyunu yarışmasındaydım. Ve yine hepinizin bildiği gibi bu ilk yarışmam değildi, 2010 yılında da Kelime Oyunu'nda yarışmış ve gün şampiyonu olmuştum. İkinci katılışım olduğu için yayından önce sıkı sıkı tembihlendim; ilk kez geliyormuş gibi konuşun, başkalarının hakkı yeniyormuş imajı oluşmasın vs diye. Bu yüzden yayında konuşamadık ama yayın öncesi bol bol 2 yıl öncesinin dedikodusunu yaptık, hatta diğer yarışmacıları biraz korkuttular İnci eski birincimizdi diye.
Bu kez birinciliği kılpayı kaçırdım ama olsun. Alışkanlık yaptı 2 yılda bir tekrar katılacağım sanırım Kelime Oyunu'na :)
Bunu da Anılar Çekmecemize eklemem gerekiyor haliyle. Aşağıya programın tamamını bırakıp gideceğim, bu link burdan uçarsa bilin ki hata yayıncıların. Umarım yıllar sonra bile izleyebileceğimiz bir anımız olur...
Kelime Oyunu İnci Doğan 21.09.12
21 Eylül 2012 Cuma
20 Eylül 2012 Perşembe
Biri Nedimeler Mi Dedi?
Biz; (ben, nişanlımcım ve ekibimiz) düğün günüyle ilgili her bir detaya çoktan gömülmüş olsak da, "çok erken" "bunlar delirmiş" vs dememeniz için bir süre daha bekledik ancak bu kadar sabredebildik ve ilk duyuruyu yapıyoruz.
Bunu da şimdiden duyurma sebebim, canım ciğerim nedimelerimin işlerini kolaylaştırmak tabi ki. Malum, onları Miss Törki kıvamında kampa almadığım kaldı bir tek. (Uğurkan Erez'den daha disiplinliyim falan) Her biri benimle birlikte o günün başından sonuna kadar aynı telaşı, aynı stresi, aynı koşuşturmayı yaşayacak zaten. Bu heyecanı, bir de en önemli nokta olan elbise seçimlerini son aylara bırakarak gerilim filmi tadına dönüştürmeyeyim diye ilk önce açıklamak istedim. Önlerinde aylar varken çıkıp dolaşmaya, fikir almaya bol vakitleri olsun gerilmesin tatlışlarım :)
Şaka bir yana, benim için nedimelerimin ne kadar önemli olduğunu, bunu yapmayı ne kadar çok istediğimi, bu konuda ne kadar titizlendiğimi tüm ekip biliyor. Nedimelerim yalnızca düğün günü değil, tüm hazırlıklarım boyunca bana en yakın ve en yardımcı olacak kişiler, bekarlığa veda partimde (onlar için hazırladığım ama onların bile şu an bilmediği sürprizlerle) alışverişlerimde, A'dan Z'ye tüm seçimlerimde fikirlerine ihtiyaç duyacağım insanlar. O günden geriye kalacak olanlar yalnızca bu satırlarım ve fotoğraflarımız-videolarımız olacağı için, o şık görüntüyü hep gülümseyerek saklamak istiyorum.
Tasarladığımız ilk aşama, benim gelinliğimin detay renkleri ve nedimelerimin elbise renkleri arasındaki uyumdu. Sezonun modası mint rengi ve mor tonları arasında gidip geldik, ama sonuç olarak mor ve tonlarında karar kıldık. Nedimelerim morun istedikleri tonunda, istedikleri modelde elbiseler ve benim ellerimle hazırlayacağım bilek korsajları ile salınacaklar tüm gün...
Sorulara geçmeden önce merakla beklenen kısmı ilan etmek isterim. Gururla açıklıyorum nedime listemi efendim :) Sizi sıralayamayacağım için çakallık edip alfabetik sırayla yaptım listeyi kızlar :)
Buyrunuz güzeller güzeli 2013 İnci's Bridesmaids Asil Listesi (kahkahalar...)
Dilara
Ece
Selen
Sibel
Zerrin
Zuhal
Canım cicim nedimelerim şu an bu yazıyı okurken bir yandan "acaba ne renk seçildi?" diye merak ediyorlar biliyorum. Bir çok kez hepsiyle konuştuk ama ben kararımı MOR'dan yana kullandım! Gelinlik detaylarımdaki morun tonu hakkında burdan şu an daha fazla bilgi sızdırmayacağım ama siz sevgili nedimelerimin de elbise renkleri belirlenmiş oldu. Seçebileceğiniz tonlarca model ve aşağıdaki renkler var.
* Mor
* Lila
* Sıklamen vs.
Diyorum ama burda bırakmıyorum buyrun size morun tüm tonları;
Ve hatta bir takım elbiselerde görmeniz açısından morlar;
Bitmedi nedime fotoğraflarından örnekler;
Şimdiden kıpırdanmaları hissedebiliyorum. Ben de onların giyecekleri elbiselerin detayları, tonları, bilek korsajları ve o gün çekilecek tüm fotoğraflar aklıma geldikçe daha da heyecanlanıyorum.
O gün en az gelin ve damat kadar konuşulacak bir çalışma içerisindeyiz sevgili okuyucu.
Darısı başınıza :)
13 Eylül 2012 Perşembe
Tanımlanamayan
Bu yazıya başlamakta ciddi anlamda zorlanıyorum.
Epey öncesinden başlamalıyım sanırım. Çok başından, arkadaşlığımızdan... O zamanlar da 7/24 bir arada olduğumuz için, hep konuşurduk. "Aslında sermaye olsa şu işi kurmak lazım, bak bu da yapılsa süper olur" vs. şeklinde. Ben ta o zamanlardan iş hayatından daha başlayamadan bıkmış, nefret etmiş biriyim. Kendi mesleğim dışında bir çok sektörde, bir sürü tecrübem olmuş. Ama mutlu olmamışım hiç. Her defasında da gelip Cumhur'a sızlanmışım, ağlamışım. O'nun tecrübesi daha fazla tabi, bir de kendi işini yapmış bir dönem. Hatta sık sık "keşke o cafeyi kapatmadan önce görebilseydin" gibi laflar edip gülümsetirdi beni. Sonra bir gün bana küt diye "seninle ortak olucaz kızım" dedi. Her zaman ki gibi bir muzırlık beklediğimden güldüm, ama ciddiydi. "Benim param yok ki, doğru düzgün bir iş bulsam bile minimum 5 yıl sonra belki.." dediğimde "senden para isteyen mi oldu?" diye azar da işittim. Velhasıl kelam, söz temsili :), ikimiz de kendi işini yapmanın hayalini kuran iki en iyi arkadaştık.
Gel zaman git zaman, biz olmamız gereken BİZ'e evrildik, zaman geçti durmadı tabi, zamanlar geçti, sevgilim geçen kış kendi işimizi yapmak için birileriyle masaya oturdu. İş yemek sektöründeydi, ama demek ki bizim için doğru değildi ki olmadı. Her zaman da bu bakış açısında olduk, her konuda. İnandık ki olmayan bir şey mutlaka daha iyisi olacağı için olmamıştır.
Haklıydık.
Her akşam bana bütün gün kafasında tasarladığı yeni girişim fikirleriyle gelen sevgili, aralarından bana hiç bahsetmediği bir tanesini seçmiş, bütün sistemi oluşturmuş ve kocaman bir patronluk hediyesiyle karşıma dikilmişti. Ne hissedebilirdim ki?
Ne hissedebilirsiniz? O adam, o zamana kadar kötü iş tecrübeleri yaşamış bir siz var karşısında. Bu tecrübelerin her birine şahit olmuş. Gün gelmiş koşup ona sarılıp ağlamışsınız, gün gelmiş birlikte küfretmişsiniz. Sizi hep sakinleştirmiş, yatıştırmış. Daha iyisi olacağını fısıldamış hep. Söz vermiş, "bir gün mutlaka kendi işini yapıcaksın, ben açıcam orayı sana" diye. O her zaman ki sonsuz sakinliğiyle sizi de huzura boğmuş. Dışarda ne kadar kötü, berbat, acımasız bir dünya varsa; O'nun olduğunuz için ikinizin dünyasında da bir o kadar huzur, sakinlik, saflık... Dışarda ne kadar "koskocaman kadın"sanız, O'nun kanatlarının altında bir o kadar "ufak kız"... Ama hayat devam eder, çalışmanız gerekir. O adamın omuzlarındaki yükleri hafifletmeniz gerekir. Bir sürü saçma sapan işe daha girip çıkarsınız bu sırada, sinirleriniz iyice bozulur. Herkes akıl verir, akıl bedava ya. Sanki kendileri çok şey başarmış gibi, sanki her insan birbirinin aynı olmak zorunda gibi sıradan akıllar. Anlayamazlar; herkesin yaptığı şeyleri yaparak mutlu olmadığınızı, yaratıcı olmanın ama bunu hayata geçirememenin ne demek olduğunu. O yüzden onlarla konuşmazsınız. Bıkkın kafa sallamalar dışında bir iletişiminiz olmaz. Yalnızca O adam anlar sizi, O bilir, çünkü O da sizinle aynıdır. Siz'dir.
Siz olmaya ek olarak, kocaman bir dünya yaratmıştır ikiniz için. Aynı zamanda çalışıyordur, her şeyi tek başına başarıyor, ikiniz için elleriyle tek başına sapasağlam bir şekilde gelecek hazırlıyordur. O'na bakarken gözbebekleriniz büyür, gururdan.
Bir de bütün bunları başardığı yetmezmiş gibi -ki yetmez, O başarmalara doymaz adam- kalkar bu zamana kadar kanatlarının altında sakladığı ufaklığını kocaman bir patron yapar. Söz verdiği gibi. Hiçbir sözü yarım kalmadığı gibi.
Burdan sonra bana kalan daha bu işi kurmadan aylar, yıllar önce bana söylediği gibi "işin prestij kısmısın sen, görselliksin. böyle sadece oturup izlemek için.." tarafını gerçekleştirmek için çalışmak oldu. Tarif edilemez bir mutlulukla, keyifle çalışmak. Logo tasarlamak, slogan bulmak, görseller seçmek... Her gece sabahlara kadar çalışmak, kahramanım ertesi gün işe gideceği için uyurken çalışmaları mailine yağdırmak. Sabah uyurken O adamdan gelen gurur ve beğeni mailleri... Bu süreci herkesten sır gibi saklayışımız. Bundan deli gibi mutlu oluşumuz. Ardından O adamla el ele ürünlerimizi seçmeye gitmek. Çalışmalar, konuşmalar.. Katalog çekimimiz. Tüm hazırlıkları ince ince tamamlayıp, yayınlamaya saatler kala o halimiz..
Ortaya çıkardığımız şey bizim için "iş" kavramının çok dışında.
O bizim ilk bebeğimiz.
Ve onu yaratan O adam!
Bu yazının aslı, gerçeği esasında birazdan aşağıya paylaşacak olduğum şeklidir. Sanırım tarihimizde ikinci kez aramızda geçen bir konuşmayı paylaşıyorum bu mecralardan. Olsun. Bunu paylaşmalıyım çünkü ne yazarsam yazayım eksik, biliyorum. Tamamlayabilmek için yeni işimizi yayınladığımız günün gecesi, ben yine çalışmalar yapıp, uyumak için yatağa geçtiğimde, sevgili adam uyurken ona attığım maili birebir paylaşıyorum. En özeli.
Ve huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum. Hayatımı; hayatıMIZa ve ardından "develer tellal pireler berber iken" diye dilden dile anlatılacak masalıMIZa dönüştüren O adam'a.
Aşkla.
Epey öncesinden başlamalıyım sanırım. Çok başından, arkadaşlığımızdan... O zamanlar da 7/24 bir arada olduğumuz için, hep konuşurduk. "Aslında sermaye olsa şu işi kurmak lazım, bak bu da yapılsa süper olur" vs. şeklinde. Ben ta o zamanlardan iş hayatından daha başlayamadan bıkmış, nefret etmiş biriyim. Kendi mesleğim dışında bir çok sektörde, bir sürü tecrübem olmuş. Ama mutlu olmamışım hiç. Her defasında da gelip Cumhur'a sızlanmışım, ağlamışım. O'nun tecrübesi daha fazla tabi, bir de kendi işini yapmış bir dönem. Hatta sık sık "keşke o cafeyi kapatmadan önce görebilseydin" gibi laflar edip gülümsetirdi beni. Sonra bir gün bana küt diye "seninle ortak olucaz kızım" dedi. Her zaman ki gibi bir muzırlık beklediğimden güldüm, ama ciddiydi. "Benim param yok ki, doğru düzgün bir iş bulsam bile minimum 5 yıl sonra belki.." dediğimde "senden para isteyen mi oldu?" diye azar da işittim. Velhasıl kelam, söz temsili :), ikimiz de kendi işini yapmanın hayalini kuran iki en iyi arkadaştık.
Gel zaman git zaman, biz olmamız gereken BİZ'e evrildik, zaman geçti durmadı tabi, zamanlar geçti, sevgilim geçen kış kendi işimizi yapmak için birileriyle masaya oturdu. İş yemek sektöründeydi, ama demek ki bizim için doğru değildi ki olmadı. Her zaman da bu bakış açısında olduk, her konuda. İnandık ki olmayan bir şey mutlaka daha iyisi olacağı için olmamıştır.
Haklıydık.
Her akşam bana bütün gün kafasında tasarladığı yeni girişim fikirleriyle gelen sevgili, aralarından bana hiç bahsetmediği bir tanesini seçmiş, bütün sistemi oluşturmuş ve kocaman bir patronluk hediyesiyle karşıma dikilmişti. Ne hissedebilirdim ki?
Ne hissedebilirsiniz? O adam, o zamana kadar kötü iş tecrübeleri yaşamış bir siz var karşısında. Bu tecrübelerin her birine şahit olmuş. Gün gelmiş koşup ona sarılıp ağlamışsınız, gün gelmiş birlikte küfretmişsiniz. Sizi hep sakinleştirmiş, yatıştırmış. Daha iyisi olacağını fısıldamış hep. Söz vermiş, "bir gün mutlaka kendi işini yapıcaksın, ben açıcam orayı sana" diye. O her zaman ki sonsuz sakinliğiyle sizi de huzura boğmuş. Dışarda ne kadar kötü, berbat, acımasız bir dünya varsa; O'nun olduğunuz için ikinizin dünyasında da bir o kadar huzur, sakinlik, saflık... Dışarda ne kadar "koskocaman kadın"sanız, O'nun kanatlarının altında bir o kadar "ufak kız"... Ama hayat devam eder, çalışmanız gerekir. O adamın omuzlarındaki yükleri hafifletmeniz gerekir. Bir sürü saçma sapan işe daha girip çıkarsınız bu sırada, sinirleriniz iyice bozulur. Herkes akıl verir, akıl bedava ya. Sanki kendileri çok şey başarmış gibi, sanki her insan birbirinin aynı olmak zorunda gibi sıradan akıllar. Anlayamazlar; herkesin yaptığı şeyleri yaparak mutlu olmadığınızı, yaratıcı olmanın ama bunu hayata geçirememenin ne demek olduğunu. O yüzden onlarla konuşmazsınız. Bıkkın kafa sallamalar dışında bir iletişiminiz olmaz. Yalnızca O adam anlar sizi, O bilir, çünkü O da sizinle aynıdır. Siz'dir.
Siz olmaya ek olarak, kocaman bir dünya yaratmıştır ikiniz için. Aynı zamanda çalışıyordur, her şeyi tek başına başarıyor, ikiniz için elleriyle tek başına sapasağlam bir şekilde gelecek hazırlıyordur. O'na bakarken gözbebekleriniz büyür, gururdan.
Bir de bütün bunları başardığı yetmezmiş gibi -ki yetmez, O başarmalara doymaz adam- kalkar bu zamana kadar kanatlarının altında sakladığı ufaklığını kocaman bir patron yapar. Söz verdiği gibi. Hiçbir sözü yarım kalmadığı gibi.
Burdan sonra bana kalan daha bu işi kurmadan aylar, yıllar önce bana söylediği gibi "işin prestij kısmısın sen, görselliksin. böyle sadece oturup izlemek için.." tarafını gerçekleştirmek için çalışmak oldu. Tarif edilemez bir mutlulukla, keyifle çalışmak. Logo tasarlamak, slogan bulmak, görseller seçmek... Her gece sabahlara kadar çalışmak, kahramanım ertesi gün işe gideceği için uyurken çalışmaları mailine yağdırmak. Sabah uyurken O adamdan gelen gurur ve beğeni mailleri... Bu süreci herkesten sır gibi saklayışımız. Bundan deli gibi mutlu oluşumuz. Ardından O adamla el ele ürünlerimizi seçmeye gitmek. Çalışmalar, konuşmalar.. Katalog çekimimiz. Tüm hazırlıkları ince ince tamamlayıp, yayınlamaya saatler kala o halimiz..
Ortaya çıkardığımız şey bizim için "iş" kavramının çok dışında.
O bizim ilk bebeğimiz.
Ve onu yaratan O adam!
Bu yazının aslı, gerçeği esasında birazdan aşağıya paylaşacak olduğum şeklidir. Sanırım tarihimizde ikinci kez aramızda geçen bir konuşmayı paylaşıyorum bu mecralardan. Olsun. Bunu paylaşmalıyım çünkü ne yazarsam yazayım eksik, biliyorum. Tamamlayabilmek için yeni işimizi yayınladığımız günün gecesi, ben yine çalışmalar yapıp, uyumak için yatağa geçtiğimde, sevgili adam uyurken ona attığım maili birebir paylaşıyorum. En özeli.
Ve huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum. Hayatımı; hayatıMIZa ve ardından "develer tellal pireler berber iken" diye dilden dile anlatılacak masalıMIZa dönüştüren O adam'a.
Aşkla.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)