Bu doğum günümüz için epey uzun zaman öncesinden hazırlıklara başladım. Ama itiraf etmeliyim hediye seçmek işi beni her defasında biraz daha zorluyor. Klasik hediyeler hiç bize göre olmadığı için, her defasında aklı bir parça daha zorlayarak düşünmek, bu sefer nasıl bir ilginçlik nasıl bir sürpriz olsun diye düşünmek, sevgili bunu görünce yüzünde nasıl bir ifade oluşur diye hayal etmek...
Derken ilk sürpriz kendi ayaklarıyla bana geldi. Nette dolanırken 12 Ekim'de Komedi Dükkanı'nın Bostancı Gösteri Merkezi'nde olacağını gördüm.
Tolga Çevik ve Komedi Dükkanı bizim için çok özel. Henüz iki iyi dostken birlikte izlemeye başladığımız, "birlikte bir şeyler yaptığımız" ilk program. Biz'e özel ilk hadise. Eş zamanlı olarak, farklı evlerde, farklı odalarda, farklı bilgisayar ekranlarında, aynı adama bakıp gülerek, bir yandan da saniyesi saniyesine mesajlaşarak izlediğimiz komik şey. Özellerin özeli.
Bu yüzden o ilanı görür görmez karar verdim biletleri almaya. Tarih 12 Ekim'di ama olsun. Bu da yepyeni bir fikir doğurmuştu. 12 Ekim'den itibaren 29 Ekim'e kadar her haftasonu yeni bir doğum günü kutlaması yapmak. Tek bir gün yerine 3 haftayı doğum günümüze ayırmak. Tadına vara vara, sindire sindire ve her defasında yeni bir sürprizle kutlamak. Güzelden de öte geldi kulağıma.
Ertesi gün gidip biletleri aldım ve o akşamı beklemeye başladım.
Sürpriz yapmaya kalkmışım, ama ortaya çıkmış. Burukluk oldu haliyle. Ama bir tarafında da, nasıl aynı olduğumuzu, akıllarımız nasıl aynı çalıştığını da canlı bir şekilde görmüş olduk. Bir mutlu olduk, bir uçuştuk hemen :) Halimize bak diye gülüştük. Sonuç olarak elimizde 4 tane 1.kategori biletimiz vardı ve mutluyduk. Harika bir akşam geçirdik, gülmekten makyajım aktı palyaçoya döndüm, daha çok güldük. 12 Ekim 2012 Komedi Dükkanı bizi dost olarak bir araya getirip, hayat arkadaşlarına dönüşmemizin en önemli kilometre taşlarından biri olarak çekmecemize saklandı.
20-21 Ekim günleri için de, sevgilinin uzun zamandır istediği tarzda kruvaze yaka bir deri ceket arayışına giriştim. Gezmediğim mağaza kalmadı fakat bulamadım. Ellerim bomboş kalacağımı düşünüp de epey bir üzüldüm. Planladığım 3 haftalık kutlamayı gerçekleştiremeyecektim ve ikinci hafta boş kalacaktı. Fakat sonra zihinde bir ampul yanıverdi. Sevgili aylar önce Kadıköy'de göz ucuyla bir deri ceket beğenmişti, fakat ben nasıl bir şey olduğunu görememiştim. Yani O'nun yardımı olmadan almam imkansızdı. Dolayısıyla sürpriz meselesinden vazgeçerek direkt sordum ve gidip aldım. Sonra da "alamadım, param yetmedi" dedim. Hatta bir kaç gün sonra mağazaya götürerek üzerine denettim. Güzel durmadı falan bile dedik. Kötüledik ceketi ama sonra karşısına çıktı tabi. Şuan üzerinen çıkartmıyor kendisi, pek bir severek giyiyor maşallah. Giyim konusunda aşırı seçici bir adamdır kendisi çünkü. Modanın dahi çocuğu.
Kendisinin yeni aşkıyla fotoğraflarını eklemiyorum, kıskandım.
Ve geldik 29 Ekim haftasına. Malum araya bayram girdi. Ben ta 1 ay öncesinden her şeyi hazırladığım için, günler de geçmek bilmedi. Ama en çok da bu hediye için heyecanlanıyordum, yalan yok. Çok uzun yıllar önce keşfettiğim bir hediyeydi bu ve bunca zaman sonra tekrar karşıma çıkışı da anlamlıydı. Sevgiliye aklının ucundan geçmeyecek bir şey yaşatmak isteği diyelim. Aykırı olmak konusunda ileri gitmek isteği diyelim. Ama en önemlisi ve gerçeği olarak; beni O'nu tanıdığım günden beri uçuran adamı ciddi manada uçurmak isteği diyelim :)
Giftibox paketleri içeriklerine göre sınıflandırılmış yüzlerce aktivite içeriyor. Bu kutulardan size uygun olanını alıp, içerisindeki yüzlerce aktiviteden dilediğinizi seçiyorsunuz. Yani hediyeyi alan kişi kendine en uygun hediyeyi seçiyor aslında. Ben sevgili için adrenalin paketini tercih ettim ve hatta seçimi de onun adına yaparak Yamaç Paraşütü aldım. Dediğim gibi; beni sürekli uçuran sevgiliye, ciddi bir uçuş deneyimi en mükemmeli :)
Bu hediyeyi 29 Ekim'den önceki bir tarihe ayarlamaya çalıştım, havaların bozacağı endişesiyle fakat zaten hava şartları nedeniyle uçuş yapılamadı. Ben de çakallık ederek bu bombadan kendisini 29 Ekim gecesine dek haberdar etmedim.
28 Ekim'i 29'una bağlayan gece 00:00'da en titizlendiğim hediyemi, kelimelerimi yolladım sevgili adama. O hep sayfalarca anlattığım, ama ne yazarsam yazayım O adamı anlatmak için hep eksik kalan yazılarımdan birini.
Geldik 29 Ekim'e.
Özellikle yalnız olmayı seçtiğimiz gün. Etrafımızda kimse olmasın istediğimiz..
Yine çocuklar gibi, sevgilinin bayıldığı cicileri seçtim, ojelerim her doğum günümüzde olduğu gibi siyah, saçlarım fönsüz kendi halinde, çünkü O öyle seviyor, doğal. Geldi aldı beni çıktık. Üstünde tabi deri ceketi :) Pantolonu ve gömleği de annem ve babamın hediyeleri bu arada. Bu kez Taksim değil Kadıköy'deyiz. Bizim için özel bir yer, hep. Hem de hiçbir şey olmadan özel. Şu şu mekan değil. Her yeri. Ritüeli gerçekleştirip Moda'ya yürüdük. Her zaman ki gibi komiklikler, kahkahalar. Ardından tabi sessiz durmayan karınlarımız, acıkmalarımız, ne yesek kritiğimiz klasik. Bugün senin günün sen seç deyişim ama içimden de noodle geçirişim. Canım çekmiş. O da noodle dedi, şaşırdık mı? Hayır. Gittik büyük boyundan noodlelarımızı yedik afiyetle. Hatta sevgili çok yandım acıdan dedi ,yarım bıraktı sanıp "oyy bitmedi mi?" diye onun noodleda atlayışım var bir de. Meğer bitirmiş. Karnımız da doyunca tabi ki alkol zamanımız gelmişti. Şöyle oturup karşılıklı, bol muhabbetli, bol gülücüklü, zaman zaman göz doluşlu uzun bir alkol masası lazımdı. Bu sırada sevgili tabi ki uslu durmuyor, sürekli "ee son bomba nerde" tadında sorular soruyor. Ama erken pes etmedim. Kafamda kurduğum önemli bir yer vardı ve orda olmalıydı.
Doğum günümüz yine gürültüsüz, bize has geçti. Kudurmadan, kalabalık arkadaş grubumuzla gürültü patırdı yapmadan, sakince. Daha önce ki doğum günü bloglarımızda bahsettiğim gibi. Tam anlamıyla bir teşekkür, bir minnet, şükür hali hakim oluyor bizde. Yıllar yıllar önce senin haberin bile olmadan, dünyanın bir yerinde O dünyaya gelmiş bugün diyorsun. Senin haberin olmadan, ama senin için. Senin için nefes almaya başlamış ufacık bedeni. Bundan daha fazla teşekkürü hakeden bir gün yok ki. Ne tanışmanız, ne söz, ne nişan, ne evlilik. Hiçbir gün bunun önüne geçemiyor. Bu başka bir şey çünkü. Bir varoluş, bir inanç meselesi. O'nun sizin için, sizin de O'nun için nefes almaya başlamış olduğunuz inancı. Başka türlüsü mümkün değil.
Üçüncü doğum günümüz için, üçüncü kez şükrettim o masada. Sessizce, içimden, huzurla.
Uzun geçen gecenin sonuna geldik. Kalktık, yürüye yürüye devam ettik yolumuza. Bizim için özel, başkaları için defalarca geçtikleri yolun o kısmında durdurdum O'nu. Şaşırdı ama anladı. Gözleri parladı, her zamankinden daha fazla. Aklımdan geçen o cümleleri söyledim. Niye orda duruyoruz sorusunun cevabı olan cümleleri. "Ve sen beni hep uçurduğun için, bu senin" diyerek uçuş hediyesini verdim.
Sarıldık. Uçtuk.
***
Geceyi yine bir ritüelle, bizim evde sonlandırdık. Annem, babam ve Can'da sevgilinin doğum günü için hazırlanmışlardı yine. Pastamızı evde birlikte kestik. "İyi ki doğduuuuun Cumhuuuuuur" melodisini de eksik etmedik. Sen de hayatımızdan eksik olma ışığım.
Seni seviyorum.